"Ertan, Selim için dna testi istemiş!"Sondan başlamakta fayda var.. Kimdir Ertan? Hikayemizin kötüsü, adisi, alçağı. Yani, bu hikayede bir Şeytan varsa; o Ertan olmalı. Nasıl girdi hayatımıza bu adam? Zeynep'i yarı yolda bırakarak.. Ölse, üzülmeyiz yani. Peki, gerçekten öyle mi?
Doğru dürüst tanımadığı bir adamla; sırf babasından bunaldığı için dünyanın öbür ucuna kaçan, cepte para olmadığı gibi ortada da evlilikle alakalı en ufak bir adım yokken, bile isteye o adamdan hamile kalan Zeynep'in hiç mi günahı yok gerçekten de? Sorun; evlenmeden hamile kalması değil, hamile kalınca; "aile" olmayı beklemesi bu arada, özellikle belirteyim. Hepimiz biliyoruz ki Zeynep istemeseydi, Ertan kırk sene uğraşsa dahi Zeynep'i hamile bırakamazdı. Haa, milyonda bir ihtimal denk gelir onu anlarım. Fakat, ortada öyle bir durum da yok.. Sözün özü; Ertan'ın her ne şartta olursa olsun hamile bir kadını yarı yolda bırakması iğrenç bir hareket, doğru. Ama, Ertan'ın rezil bir adam olması; Zeynep'in hem Ertan ile beraberken hem de daha sonrasında yaptıklarını aklamıyor ne yazık ki..
Özellikle, Fatih ile Zeynep'in bir olup Ertan'a yaptıkları üstüne daha geçen hafta da olmak üzere defalarca konuştuğumuz için, yine o konuya girmiyorum. Zati fikrimi biliyorsunuz. Benim demek istediğim ise şu.. Evet, Ertan şu anda mutlu bir aileyi dağıtmaya çalışan biri durumunda, ama o adam neden bu hale geldi? Niye, bu -kime göre neye göre- kötülükleri yapıyor? Bunların, hiç önemi yok mu?
"Başlangıçta biz böyle üç kişi; Kara Meryem, Cahit, bir de ben.."Valla Reis, ne yalan söyleyeyim.. Ben hala, Meryem'in anlattığın kadar tertemiz olabileceğine pek inanmıyorum ya, hadi neyse.. Hayır, onca olaydan sonra sonra yepyeni bir Meryem "hikayesi" çıktı karşımıza, sanırsın ki kadın göklerden gelen melek. Eee, bu kadın madem bu kadar saf, temiz, duru.. Peki, neden en ufak bir şeyde deliriyor, milleti Filistin Askısı'na asıyor? Bilemiyorum.. Bi' de şu var tabii şüphe çeken; daha önce elli defa dinlediğimiz hikayeyi, bayram değil seyran değil, niye tekrar dinledik?
"Anne, sen Kara Meryemlikten ne zaman vazgeçeceksin?"
Birol’un, Meryem’in peşinde “Anne, anne!” diye gezmesi sadece bana mı batıyor? Hani, nasıl desem.. Sıcaklıkla, laubalilik arasında ince bir çizgi vardır ya. Normalin bir parça fazlası insanı rahatsız eder, işte hislerim de o yönde. Onca yıl "Meryem hanım!" diye hitap edilmiş ve o saygı çerçevesi ile birlikte mesafelerini de korumuş olan bu ikilinin, birden vıcık vıcık bir ilişki içerisinde olması.. Yahu, madem bu kadar canciğerdiniz yıllardır, kolunuzdan mu tuttular? Aranızdan niye tren geçti onca süre, anlamadım ki? Kısacası; “Meryem anne..” tarzı bir hitap, sanki bu ilişkiye daha uygun düşerdi gibi geliyor.. Belki de ben gereğinden fazla detaycıyımdır..
"Ve tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak, sanığın şartlı tahliyesine.."
Aslında, bu konuda da fikrimi biliyorsunuz. Normal şartlarda, Şevket o hapisten çıkamaz. Çünkü, öyle bir dünya yok.. Gerçi, sokak ortasında gencecik bir çocuğu linç eden katillerin; 33 ay sonra serbest bırakıldığı, 500+ sene ceza alanların ise max 40 yıl yatarının olduğu bir memlekette, Şevket’in “Adam öldürmeye tam teşebbüs” yüzünden sadece 2 ay hapiste kalmış olması çok mu? Siz de haklısınız..
"Ben, anlıyorum artık senin ne demek istediğini.."
Valla bende yalan yok. Fatih, neden yatakları ayırdı? Bu sefer ben de anlamadım. Zeynep'in dediklerine mi alındı? Yoksa, çocuk "gamzeli" olur, korkusu mu? Bilemedim..
Bitirirken..
Zeynep’in, "Düşük mü yapıyor?" tandanslı yanlış alarmı, iki oldu. Bu da demek oluyor ki; bunun bir üçüncüsü ya olmaz ya da bu olayın üçüncü tekrarı, kesinlikle bir felakete yol açar..
* Hikayenin yazarı şahsımdır..
Valandil..