Gözümüz aydın…Haftalardan beri ha geldi ha gelecek diye
bölümleri saydığımız, “Yeni Kösem” beklentilerimizi kendisine göre
ayarladığımız zaman atlaması, tahmin ettiğim üzere 20. bölüm itibarıyla
gerçekleşmiş bulunuyor. İlk perdesi Anastasia Tsilimpiou’nun gidişiyle kapanan,
ikinci perdesi Beren Saat’in gelişiyle açılan Kösem gösterisinde 1. sezonu sonlandıracak
olan üçüncü ve son perde de böylece başlamış oluyor. Bir sezonda üç değişim…Riskli
elbet ama fena da değil. Zira değişiklik ve taze kan iyidir.
Camiimin altı tane minaresi olacak dediysem altı tane olacak paşa efendi. Teammüllere aykırıysa Kabe'ye 7. minareyi diktiririm, ne dırdır ediyorsun? Oraların sahibi hep benim, bilmiyor musun sen?
20. bölümü kurtaran o son birkaç dakikaya ve Muhteşem Yüzyıl
tarihindeki en başarılı ve akılcı zaman atlaması sahnesinin detaylarına sonra
geri döneceğim ama öncelikle bölümün kendisine bir göz atalım istiyorum. Bir
kere adını koyalım, senaryo olarak son derece baştan savma ve basit bir bölüm
izledik bu hafta. İzleyicilerin geri kalanında da benzer bir duygu oluştu mu
bilmiyorum ama Derviş Paşa’nın idam edildiği 18. bölümden beri dizide bir
telaşe hali var gibi geliyor bana. 1. sezon için kritik önem taşıması gereken bütün
olaylar o kadar çabuk çabuk, üstün körü ve kolaycacık olup bitiyor ki senaryo
ekibi, adı jenerikten kaldırılmış olmasına rağmen fiili olarak aslında daha
hâlâ bitemeyen bu “Başlangıç” faslından bir an önce yakasını kurtarmaya
çalışıyormuş gibi duruyor. Bazen bu çabukluk yerinde olsa da, son üç bölümdür
yaşanan asıl kritik gelişmelerde bana kalırsa bir “tam olmamışlık” hissi
vererek geri tepiyor.

İyi ki geldin de beni kurtardın Ahmet. Saçlarım temelli bozulacak diye çok korktum.
Örneğin 19. bölümü sonlandıran, 20. bölümün açılışını yapan
Kösem Sultan’ın kaçırılması olayı ve bu olayın hizmet ettiği asıl hikaye
örüntüsü... Hümaşah Sultan ve Safiye Sultan’ın bu olayı tezgahlamasının elbette
Safiye Sultan için bir faydası olacaktı ama açıkçası Kız Kulesi’ndeki esaretini
bu kadar “bedavaya” sonlandıracak basitliğe indirgenmesini ve tek bir olaya bu
kadar büyük önem atfedilmesini sadık bir seyirci olarak açıkçası ben pek
sindiremedim. Kösem Sultan’ın düşünebildiği şeyi koskoca padişahın düşünememiş olması
ve Safiye Sultan’ın yardımıyla “elleriyle koymuş gibi” hasekisini
buluvermelerinden şüphelenmemesi, Safiye Sultan’ın bu işte bal gibi parmağının
olabileceğini hesaba katmaması ve bunun karşılığında daha dün sarayını basıp
sayısız kan döken, yerine yeni bir padişah adayını tahta çıkaran birini esaretinden
kurtarıvermesi nedir? Bu kadar kolay mı bu işler? Ne anlamı kaldı o zaman
kadına verdiği bu acımasız cezanın?

Kız Kulesi gezintisi de böylece biter. Arada bir hava değişikliği herkese iyi gelir şekerim ^^
Safiye Sultan’ın Kız Kulesi’ne girişi ve esaretinin başlangıcı ne kadar
görkemli yazılmış ve çekilmiştiyse, kuleden ve esaretinden kurtuluşu da o kadar
uyduruk ve saçma oldu. Böyle sert bir cezadan kurtuluşun da en az o cezaya
çarptırılma sebebi kadar geçerli ve görkemli, koca padişaha başka bir seçenek
bırakmayacak bir kurguyla olmasını çok isterdim. Ama o kadar güzel yazdıkları
esaret hikayesini ve bu kadar orijinal bir fikri resmen çarçur ederek
sonlandırdılar. Safiye Sultan zindanda tekrar kraliçe kıyafetlerini, yüzüğünü
ve tacını takarken “şimdi bu kadın neden buraya girdi, neden çıkıyor” duygusu
oluştu bende. “Bu muydu yani” dedim. Hülya Avşar’ı beş hafta da taçsız takısız zindanda
otururken görmüş olduk işte. Kapatıldığı kuleden bile eli kolu her yere
uzanabilen bir kadının cezasını Eski Saray’da çekerken sözde hiçbir şeye
kalkışamayacağını sanan bir padişaha da, tahtına yönelik ikinci bir saray
baskını yakışır artık. Kendi düşen ağlamayacak, koskoca imparatorluk yöneten
adam bu kadar “saf” olmayacak.

Sen bir entrikalar çevirdin ama anlamadım valla. Geldiğimle gittiğim bir oluyor.
Bir diğer muamma konu ise Hümaşah Sultan’ın durumu. Bölümü
izledikten sonra eminim ki benim gibi bir çok kişi de her şeyden daha çok bu
olayı anlamlandırmaya çalışmıştır. Bölümün finalinde yaşanan zaman atlamasının
bizi kaç sene ileri götürdüğünü henüz bilmiyoruz, o yüzden Hümaşah Sultan
konusunda şu anda tahmin yürütmekten fazlasını yapamayız. Belki de haftaya 21. bölüm
jeneriğinde Vildan Atasever’in adını yine göreceğiz. Ama olur da göremezsek ve
Hümaşah Sultan gerçekten de diziye bu hafta veda ettiyse sanırım seyirciler
olarak şunu sormak en doğal hakkımız : Bu karakterin hikayesi gerçekten de en
başından bu şekilde mi tasarlanarak yazıldı, Vildan Atasever’in kadroya dahil
olduğu 17. bölümde, sadece dört bölüm sonra diziye veda edeceği belli miydi
yoksa sezon boyunca birkaç kere daha örneğini gördüğümüz şekilde son anda bir
değişiklik, senaryoda bir oynama mı yapıldı?