Kısa kısa...
● Bir Kiralıkçı’nın el kitabı aynı zamanda der ki; mucizenin en güzel yerinde bile korkmalı, titremeli, yaşadığımızı hissetmeli. Defne -Yasemin’den izin de alındığına göre- Passionis’e nasıl gelecek? Veya, nasıl olup da, gelemeyecek? Bahara güven olmaz kandırır diyen Sinan’ın haklılık payı yüzde kaç? Deniz, kendisi için bir önemi olmadığını zaten har vurup harman savurmasıyla bizim çok iyi bildiğimiz “para”dan gelen gücü, bu kez Fikret’i nereden nasıl vurarak kullanmak isteyecek? Zurnanın Deniz’de zırt dediğini duyan Neriman, Sude’yi o fırtınanın ortasından nasıl çekecek? İşte tüm bu sorular bizi hafif hafif titretmek, yaşadığımızı hissettirmek için... Varız biz, varız. Eminiz artık!
● Koray is back! Adeta Kiralıkçılar için “back” olan her şeyi rüzgarına katıp Passionis semalarında fırtınasını kaldığı yerden estiren Koray candır. Ama hakkını yemeyelim, kendisiyle olan münasebetini konsolosluk seviyesinden – Lügat 365 gibi konuşmaya bayılan benim bile eski Tükçemin yetmediği – “bir şey” seviyesine indiren tanrının sevgili kulu Koray’a, ‘bilmukabele’ hemencik uyum sağlayan Ömer beyimiz de candır, di mi şimdi? ;)
● Bilinç altı rahatlamasını bilinç üstüne taşıyıp, bir takım Defne hanım’lara bir takım topluluklar içinde hafif rahatsızlıklar veren Ömer beyler candır. Ayrıca da gerçektir. “Su gibisin” denilen kadının dibinde dut yemiş bülbül gibi duran Ömer bey’lere göre, kağıttan veya büst olmasından mütevellit mermerden değil, bildiğimiz etten kemikten ve kastan yapılmadır. Evreka!
● Ayrıca, boynuna dokunan kalemin kerametini anlayan Defne hanımlara, neredeyse birkaç ay gecikmeli olarak dönüş yapabilen Defne hanımlar da candır, çünkü ofisinde kuyruğuna basılmış huysuz kedi gibi cıyaklayan Ömer beyleri, ancak kendilerinin uysallaştırıp bir minnoşluk topçuğuna dönüştürdüğü rivayet edilir. Hatta sadece rivayet edilmez; kalp emojileri fışkırtan milyonlarca çift göz tarafından görülüp tasdik edilip onaylanır da... (Burada şöyle bir zorunlu ekleme yapıyorum – yazar normalde kızgın kuma serin suyu foşurt gibi döküp oracıkta bitirirdi ama– o da neydi be Defne? Sen – gerçekten de – neler neler söylüyorsun öyle?!)
● Kıskanmak da candır demiş miydim? “Aşk lazım” melodisini duyar duymaz Pavlov’un köpekleri gibi 10. Bölümü ve “Feryal hanım yok mu?”yu hatırlayan milyonlarca Kiralıkçı için de birer sakinleştirici aşı getirmişsindir inşallah doktor?! Neyse iyisin yine. Sağlık işlerine baktığı ofise deri ceketle gelen, ve kulağında stetoskop durmayan doktor Selim’i bile kabul eden bir kitleyiz biz; zira iğne olurken bile cool’luk dersi veren ultra serin Ömer İplikçi’nin “kıvırcık saçlar”ı duyunca uçan kafasından ve sıkmaktan acıyan dişlerinin arasından “ e bir deneyin yetişkin zamanınızda!” lafını dökebilen adam da candır.
● Kıskandırmanın dozajını gayet iyi – daha doğrusu, gayet Defne prospektüsüne uygun – kıvamda hazırlayan Defne de canımızdır ama, o az evvel ateşi körükleyip “bak yakarım ama” diyen adama da “e zaten artık...!” diyen Defne; torunu okula yollarken iki yanaktan öpen anane gibi oldu o kıskanan Ömer’e konan 2x2:4 öpücük be kızım! Neyse, bu da “Defne işte” kategorisinden...
Yazı devam ediyor...