John Green’in çok
sevdiğim kitabı, bizdeki ismiyle Aynı
Yıldızın Altında’nın esas oğlanı Augustus
Waters bir nevi “son dilek” mektubu olan ve ağlarken içimi çıkaran vedasında
şöyle der: “Bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansın yok
ancak seni kimin inciteceğini seçebilirsin…” Haklıdır da.
Her ne kadar insan, hayatına bazen bile isteye bazen tesadüfen
dahil etmiş olduğu kişiden canını yakmayacağına dair söz alamasa da, belki gün belki
de koca bir ömür bitmeden önünde sonunda incineceğini muhakkak bilir. O
kişinin bu gün olmazsa yarın ve elbet mutlaka bir gün, bir sözü, bir hareketi ve
bazen sadece bir bakışı o cehennemden bu cehenneme sürüklenip gitmenize
sebebiyet verecektir. İnsanoğlunun emdiği süt çiğdir çünkü.
"Defne'ye bugün hangi hinlikleri yapıp harareti tavana vurdursam?" bakışı...
Hayatını “insanlara güvenmek üzerine kurmayan” Ömer İplikçi’nin
huzursuzluğuyla beraber her insanın içinde yatan bu “incinme” korkusu da,
hayatın ondan götürdükleriyle beraber bir başına kalmayı tercih etmesinden ileri
gelmektedir büyük bir ihtimalle. Evet, gönlümüzün Yüce İplikçi’si incinmekten
deli gibi korkuyor-du. Bunu -şimdi tam hesabını yapamasam da- uzun bir
zaman evvel dile getirmiştim. Hatta yine Yüce İplikçi’miz için “Defne’ye
sorular soruyor ama cevaplarını duymaya cesareti yok.” demiştim. Kendimle
övünmüyorum, yanlış anlaşılmasın. Zira bunu anlamak için süper algılara sahip
olmaya, detaylarda göz bozmaya hiç lüzum yok. Ömer’in bu korkusunu, Defne’nin
derdinin ne olduğunu bulmaya karar verdikten sonra araştırmasını sadece sevdiği kadının anneannesi ile yaptığı basit bir telefon görüşmesinden öteye
götüremeyişinden de anlayabiliriz elbette.
Gel gör ki karşı konulmaz Signor İplikçi, nihayet kendinden
parça parça verdiği ödünleri tek seferde elden çıkarmaya niyetlenmiş ve
kendisini incitmesinden deli gibi korktuğu ama bir yandan da uğrunda bu riskin
alınmaya değeceği yüreğinin diğer yarısı, solmasından korktuğu tek papatyasını
avuçlarına almaya karar vermiş gibidir. Ömer İplikçi’nin lügatında “zamana
bırakmayı tercih etme”nin de eş anlamlısı işte aynen bu yukarıda bahsetmiş
olduğum “insanın kendisini incitecek kişiyi seçmesi” olayıdır, bence. Zamana
bırakmak değildir o Ömer’im, öyle olsa duramazsın…
Peki o kadar incinmek incitmek dedik de, incinmekten
korktuğu gibi incitmekten de aynı şekilde korkar mı Ömer İplikçi? Eh, belli ki
deliler gibi korkar. Yoksa neden “Defne’sini bu kadar zorlamak” doğru gelmesin ki?
Sana güvenmek istemeler yakışır hayatım, benden onay var yürü yürü!
Yazı devam ediyor...