Çorba Prensi Sinan ve Yasemin ilişkisi deyip susmak
istiyorum. Çok güzel oldular, ben tuttum bu çifti. Hele bir de Ömer-Defne
ikilisi ile kombin edilince, dağlara taşlara Allah’ım nazarlardan korusun.
Yasemin: Aşk mı dedin, ay Sinan baksana aşk diyooooo...
Yasemin iyi, güzel, hoş da geçmişte İso ile yaşamış olduğu
ilişkinin yerinde onun açısından yeller, İso açısından cehennem rüzgarları
esiyor oluşu bir tuhafıma gidiyor. Hep kadınları eşek yüküyle acı çeker
diye bildiğimizden midir ne bileyim, ilk unutan tarafın Yasemin olması bir garip
geliyor. Şayet İso’nun da yedek oyuncusu olsaydı belki o da unuturdu çoktan da,
ah bu şarkıların gözü kör olsun!
Olsun, olsun yoksa ben DefÖm uyumundan ölüp gideceğim
şuralarda. Bölümde çalan “Canım senle olmak istiyor” ne zaman aklıma gelse hep
Ömer’in 12. Bölümde Defne’yi asansörde utandırdığı an hafızamda peyda oluyordu,
artık Defne’nin sarhoş oluşu gelecek hep. Zaten doğal bir insan bildiğiniz
üzere, bir de sarhoş olunca tadından yenmiyor. Önce Defne ve Ömer’in dansı, sonrasında
Defne’nin arabadaki halleri içimi kıvrım kıvrım etti. Yani dizi şöyle ele avuca
gelir bir şey olsa ısssıra ısssıra seveceğim sanki, öyle bir coşku içimdeki.
Ancak
bütün bu güzellik içinde beni rahatsız eden bir şey vardı: Ömer’in Defne’nin
sarhoş da olsa ilan-ı aşkları karşısında gülmekten başka bir şey yapmamış
olması. Şimdiye kadar ağzından tam olarak bir “Seni seviyorum” duymadık beyefendinin.
Yani biz biliyoruz, eminim Defne de biliyor ve hissediyordur sevgili Ömer ama
bazen bazı şeyleri hissetmenin yanında duymak da insana çok iyi geliyor
kendinden bilmen lazım. Tez vakitte duyarız senden de inşallah "Ben bu
kıza köpekler gibi aşığım!" diye. Aman tamam devirme gözlerini
"Seviyorum" desen de yeter...
Ömer: Ben de dahil dokunduğu her şeyi güzelleştiren eli öpmek boynumun borcu
Gülüyoruz ediyoruz, eleştirip şey ediyorum da bakmayın
aslında. Bu bölüm Ömer’in Defne’yi taşıyışını izlerken güvenli limanın Defne’den
çok Ömer olduğunun farkına vardım. Defne’nin Ömer’in yanındayken kendi içsel
savaşı dışında ikisi ile ilgili hiçbir tereddüdü yok. Ömer’e koşulsuz bir güven
besliyor.
Keşke Ömer Defne’nin gözlerinden bakabilseydi bir kere
kendisine. Şimdisi için konuşmuyorum, ileride buna çok ihtiyacı olacak. Oyun
ortaya çıkar mı bilmiyorum, belki de iltihabını toplayamadan sönüp gidecek bu
çıban, ancak olur da Ömer öğrenirse bir zamanlar yanında huzurla sızıp
kalabilen “sevgilisi”nin ellerini nasıl sinesine sakladığını, kendisine her
sarılışında kışı bitince yuvasına kavuşmuş leylek gibi nasıl sükunet dolduğunu
hatırlayamayacak kadar kendisini kaybetmez umarım. Defne’yi kaybetmek bir nevi
kendisini kaybetmek olacak ama sana doğru yolu bulmalar yakışır hayatım!
Yazan, çeken, oynayan, uğraşan herkesin emeğine, yüreğine
sağlık. Özlediklerimi geri verdiğiniz için ne kadar teşekkür etsem az. Devamını
sabırsızlıkla bekliyor olacağım…
Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…
*Tammara Webber