Ömer şarj oluyor, sessizlik lütfen!
Boynu bükük bir papatya
Olduğuma bakıp da
Senden vazgeçtim sanıp
Sakın aldanma*

Aslında ben de tıpkı Defne gibi aza kanaat eden bir sevdanın esiriyim. Mesela bir el tutmaya, bir çift güzel söze yelkenlerimi indiriyorum, dimdik olan ense tüylerimi hemen indirip kedi gibi oluyorum. Defne’nin elini tuttuğu anda birden bire gözüme sıcacık gelen Ömer, umursamaz ve maço tavrı yüzünden kendisinden soğuyan gönlüme adeta bir sıcak su torbası etkisi yapıyor. Ortam ısınıyor, hava yumuşuyor. Yaşanamamış o koca ömrü bir an evvel yaşamaya başlasınlar istiyorum. Ömer’in o narin ve sade papatyaya solmayacağı ortamı sağlayacağından, Defne’yi yıllardır varlığından haberdar olmamasına rağmen şimdi asla ayrılmak istemediği “yuvasına” kavuşturacağından şüphe duymuyorum. O boynu bükük papatya sevdiğine kavuşmak için çok uğraştı, asla vazgeçmedi, pes etmedi. Yapraklarından fal tutmaya gerek kalmadan sevdiğini ispatladı. Ömer de soldurmasın onu.

Gelgelelim benim de bir yanım bu papatyayı sevgimle boğmak isterken, öteki yanım yapraklarını teker teker yolmak istiyor. Aşkının coşkusunu, evlilik sevincini sevdikleriyle doyasıya yaşayan, yüzünden gülümseme eksik olmayan Defne’yi çok sevdim. Cıvıl cıvıl Defne’ye öylesine hasret kalmıştık ki… Ancak Sude karşısında konuşmayınca, aşkını savunmayınca da ona bir o kadar kızdım. Ömer’e gerçekten aşık olduğu için onunla birlikte olduğunu ifade edemiyor olması tuhaf. Onu en çok aklayan ve de oyunu gerçeğe dönüştüren şey aslında; Ömer’e duyduğu aşk. Bu oyun ortaya çıkıp da önüne gelen, Sude gibi kendisine laf etmeye kalktığında, bu aşk onun en büyük kalkanı olacak. Çünkü oraya hiçbir yalan, hiçbir riya bulaşmadı. Tertemiz, berrak ve de sihirli bir iksir gibi bu aşk aslına bakarsanız. İçinde en ufak bir leke hatta toz zerresi dahi kabul etmiyorum. Bu kadar nadir bulunan bir değer oldukları için de o öze dokunulmasından çekiniyorum ya zaten. O özün tek bir damlasına bile dokunulsa tüm su bulanır kirlenir çünkü.

Passionis-Cherie konusunda da iki arada bir derede kaldım ben aslında. Cherie, çok güzel bir kadın hareketi ile kurulmuştu. Belki İso’nun Yasemin’e etkisi sayesindeydi bu ama ilk kurulduğu dönemde Yasemin daha ılımlıydı, Defne’yi daha çok destekliyor ve takdir ediyordu, küçük şirket kendi yolunda ufak ufak yürüme çabasındaydı. Fakat şimdi Sude’nin ani “dönüşünün” de etkisiyle yavaş yavaş kötücül bir hal almaya başladı. Kumpaslar çevriliyor, hain planlar kuruluyor, strateji oyunları oynanıyor. Defne’nin bile el altında bulunsun diye pohpohlandığını hissediyorum. Halbuki ben daha temiz bir şirket olacaklarını hayal etmiştim. Bu halleri yüzünden de Cherie, Defne’ye hiç yakışmıyor artık benim gözümde. O kötücül düzen gün gelecek onu mutsuz edecek illa ki. Gönlüm oradan ayrılmasından yana.

Ancak yeniden Ömer ile çalışıp, kariyerini Ömer’in güdümüne bırakmasına da gönlüm razı değil. Birlikte çalışmalarını, bir şeyler üretmelerini seyretmek her zaman çok keyifliydi. Hele de eşit koşullarda durdukları zaman daha bir keyifli oluyor. Ancak ben Defne’ye fikrini dahi sormadan onu Passionis’e aldırma kayıtsızlığı ve düşüncesizliğindeki “ikinci” Ömer Paşa’nın bu eşitliği sağlayabileceğinden şu an için şüpheliyim. Özel yaşamlarında Defne mümkün olduğunca az şey talep ederken, Ömer’in onun bu uysal halinden, bilindik maço tavırlı erkekler gibi faydalanarak, bu ilişkide onu tahakkümü altına alma fırsatçılığına soyunmamış olmasından son derece hoşnudum. Hakkını yemeyeyim, bizim dizilerde böyle erkek karakterlere çok sık rastlanmıyor. Ancak bu bölümde Defne’nin işi konusunda kendisine hiç yakışmayan tavrı, onu sadece güzel bir objeymiş veya bir bibloymuş gibi görüp hayatında olup biteni paylaşmaya yanaşmaması beni tereddüde düşürdü. Üstelik yarın öbür gün bu oyun ortaya çıktığında Passionis’ten gene ayrılmak durumunda kalacak. Buyurun size bir ikilem daha. Bu kızın hepsinden bağımsız kendi başına bir kariyeri olamaz mı?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER