Kısa kısa...

● Sabah nane likörü ile gelen Türk kahveleri, öğlen steak & kırmızı şarap, akşam Neriman’ın kendi ellerimle yaptım dediği sarmalar ve sonunda Home TV’nin “Cupcake Wars” programına taş çıkaracak Pina Colada cupcake vs. kâğıtta kek savaşları... Hepsine tamam, eyvallah. Sadece oğlak yiyen Ömer-Fikret görmeyeyim, yeter. Pliiiz? (Bakınız hayatımda ilk kez bu şekil bir özel ricada bulunmaktayım, ve ben Fiko gibi yemek için saatlerce de uçamam, ama belki accık kıymetimiz vardır, hı? ^^)

● Ömer’le Defne muradına eriyor derken bizim kerevet yerine orta yerine çıkıverdiğimiz şirket savaşlarından beyniniz yanmadıysa; Vanni’nin Türkiye’ye gelmeyi düşünürken Hulusi İplikçi’den hammade almayı düşünüp vazgeçtiğini bir kenara not düşelim de unutulmasın. Belki ileride çıkacak bir kokusu vardır, sonra “aaaa o da neydi?” demeyiz...

● Şirket savaşları derken, hadi herkesi anladım; kendini “balina avcısı” addeden bir şahsın sadece iki karizmatik işadamı söyledi diye “koskoca” Vanni’nin Türkiye’ye geldiği haberini alıp, bunu “%100 doğru” diyerek bir üçüncü karizmatik iş adamına uçurabilmesi? Herhalde balina avcısının bile kafası bu kadar çalıştığı için Kiralık Aşk evreninde ayakkabı sektörü ancak bu kadar gelişiyor da; piyasada Passionis, Tranba (şimdi bir de Cherie) dışında başka bir markanın esâmesi okunmuyor... Bakınız, ürettiremeyeceğini bile farkında olmadığı için bir ton para döküp satın aldığı tasarımlar elinde patlayan Deniz’in, bu yemi nasıl yuttuğuna şaşırmıyorum. O konuda esas şaşırdığım şey; bu kadar şuursuzca iş yapan bir adamın nasıl olup da böylesine bitmeyen bir para kaynağını koruyabildiği...

● Sinan’ın Yasemin meselesini anlayan, hatta bununla da kalmayıp Yasemin’i uzaklaştıran şeyin Sude’nin vicdan kozunu oynaması olduğunu çözerek cinliğin karekökünü alan Ömer…  Bu hallerin, Defne’nin bulmacasının karşısında–senin seviyene göre değerlendirirsek – nasıl bir gaflet hatta eblehlik hali içinde oturabildiğini bana ciddi biçimde sorgulatıyor.  Yani sanki biz bakmıyorken, mutfaktaki siyah duvarın önüne geçip, görünmez tebeşirle yazan “2+2=?”denkleminin 4 ettiğini hesaplamamak için gözlerini ve kulaklarını kapatıp “lalalalalallalalala” diye bağırıyormuşsun gibi bir his veriyorsun bana bazen. Veya cevabın 4 kadar basit olmaması gerektiğini düşündüğün için; ultra serin Ömer İplikçi stiline yakışır biçimde, yani büst gibi, bekliyorsun.

● Peki Sinan? Önceki bölümde Yasemin’le birbirinizin gözünü oyma noktasına gelmiş olmanızı “bu ara fena... çekti kendini” diye yorumlayacak kadar ne içtin, bazen ondan ben de istiyorum. Ben mesela iki rahatsızlık hissini 48 saat geçmeden üstümden atamazken; sen resmen düşman bayrağı dikerek çıktığın Cherie topraklarında yaşadığın şeyi tatlı bir atışma kıvamında anımsayabiliyorsun, bravö! Sahiden, ciddiyim! Ömer başta olmak üzere herkese senin kadar sabitlikten uzak, böyle gevşeyip esnemeye son derece müsait akıl fikirden lazım… Yani, bazen. 


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER