Vakti zamanında dünyanın en güzel kadını olan Züleyha’ya yüz
çeviren ve onun nefsi arzularına teslim olmayan Yusuf, hiçbir erkeğin
olamayacağı kadar güzel yüzlü ve iyi ahlaklı; Mısır’ın tüm asil kadınlarının
hayranlıkla baktığı bir erkekmiş. Çocukluğunda ve gençliğinde acılar
çekmiş lakin her daim gücünü toparlamayı ve kendini dik tutabilmeyi bilmiş. Hep
bir asaleti, hep bir özgünlüğü varmış. Ahlakı o kadar derin ve o kadar iyiymiş
ki kendi inancının düşmanları olan rahipler bile ona saygı duyar, hayran
olurmuş. Nitekim Züleyha, Yusuf’a bu gerçeği tattırmak ve kendisiyle alay eden
asil kadınlara, tutulduğu bu tutsaklığın hakiki yüzünü göstermek için bir tören
tertiplemiş. Törende Yusuf’u en güzel kıyafetleriyle asil kadınlara sunmuş ve
her birinin eline bir meyve ve bıçak vererek meyveyi soymalarını istemiş. Lakin
Yusuf’un güzelliğine tutulan kadınlar bıçağı unutuvermişler ve hepsi
parmaklarını keserek kan deryasına bürünmüşler. Güzellik ve asalet karşısında, kendi
kanlarında boğulmuşlar.
Muhteşem Yüzyıl Kösem’de artık hikayenin durakladığı noktadayız. Keza
eldeki hikayelerin “beni sonuca ulaştır” diye bas bas bağırdığı ve
karakterlerin tükenerek bir tazeleme geçirmesinin şart kılındığını görüyoruz.
Aynı durum Muhteşem Yüzyıl’da da başımıza gelmişti. Bir dönem dizisi
izlediğimizden dolayı, belli bir süre sonra eğer karakterin derinliğine
inilmiyor ve temeli sağlam kurulmuyorsa, o karakter ve hikayesi ister istemez neticelenmek ister. Dizi süreleri çok uzun olduğundan ve bu tür
dizilerde önemli karakterlerin öykülerinin sonuca bağlanması aniden
gerçekleştirilmediğinden de “sondan” önceki basamak hep durgun ve ağır işler.
Ben kendi adıma böyle bölümlere "boşluk doldurma" diyorum zira ana hikayeye pek
bir yararı ve bağlantısı olmayan birçok sahne görürüz bu tür bölümlerde. Sona
varmak isteyen ama varmakta zorlanan bölümlerdir ve bence hem çekeni, hem de
izleyiciyi yorar.
Ayrıca konunun artık bittiği ve çırpınan konuya hizmet
etmeye çalışan karakterlerinde işlevlerini yitirdiğini görüyoruz. Bu durumda
geniş çaplı bir tazeleme gerekiyor fikrimce. Keza öyle de olacaktır. Şehzade Mustafa ne zaman
delirecek? Safiye Sultan zindanda daha ne kadar kalacak? Yani hikayeler sanki
uzun bir zaman atlamasını bekliyormuşçasına hizalanmışlar ve hikaye taslağa
göre ilerlediğinden de beklenen “soluk” gelmeden durdukları yerde, uzun süreye
bir şeyler sığdırmaya ve ilerlemeyen dertlerinin, nefeslenmenin ardından
bulacakları dermanını bulmaya çalışır olmuşlar. Bu bölüm de aynen öyleydi. Tüm karakterler ve hikayeler zaman
atlamasını bekliyor adeta
Muhteşem Yüzyıl Kösem’e, bu konuda gelecek en iyi şifanın da
uzun bir zaman atlaması olduğunu tahmin edebilirsiniz. Zaten bu zaman
atlamasının pek yakında geleceğinin sinyallerini de veriyorlar: Dilruba için
kurulan temeller ve Mustafa’nın büyüdüğünde yansımaya başlayacak pek sendromlu
hikayesinin ilk adımları… Kösem’e bunca zamandır yapılan ıslahatlar eldeki hikayeyi ve
karakterleri çabucak tüketti ve ekip tahminimce yeni karakterlere, onların
hikayelerine hazırlanırken biz
seyirciler çorbanın dibini sıyırıyoruz ve ana yemeği bekliyoruz.
Yazı devam ediyor...