Mustafacık'ın işi bu sefer çok zor. Ailesi tarafından kendisine yazılan bu kanlı kaderi hiç hak etmeyen küçücük bir çocuk o. Saklambaç oynarken en erken sobelenen olduğunu anlatırcasına, ablasına "ben hünkar olamadım ki, abim geldi" deyişi göz yaşartıcıydı.
Halime ölürse, haremde onun eksikliği hissedilecek muhakkak. Hayır önemli bir denge unsuru falan olduğundan değil, sadece hareme en yakışan kadın olduğundan. Bu arada Halime ölürse, mümkünse Dilruba da başka bir saraya falan sürülsün. Zira onun içindeki babaanne ruhu o zaman daha zalimleşecek, arada harcanan yine Mustafacık olacak. Sonuçta Kösem de Mustafa'yı en az Ahmed kadar seviyor, onu Dilruba'dan daha iyi koruyacağı da aşikâr.
Hep aynı tonlarda giyinen Cennet ve Kösem kalp ben
Kösem sarayda elinde kılıçla savaşçı, savaş bitince kucağında başkasının çocuğuyla yüce gönüllü anne... Bu bölüm de nedense senaryonun "Kösem'i sevin" diyen sesini duydum birçok yerde. Açıkçası Kösem'in iyi ve karanlık yanlarının bu kadar uçlarda olması beni çok ikna edemiyor. Ha tarih bunu söylüyor mu, evet söylüyor, ama gel gör ki ekranda izlediğime ikna olamıyorum. Bir de Beren Saat'in "sert kadın" ses tonunu sevmediğimi artık söylemeliyim.
Safiye Sultan'ın yönettiği ama sonuna hakim olamadığı bu kanlı darbe her şeyi tümden değiştirdi. Artık bir zaman atlaması görmemiz gereken yere bence ulaştık. Küçük Mustafa, Dilruba, Osman ve Mehmet'in büyüdüğünü görmemizin vakti geldi. Tabii bu Safiye Sultan ve Ahmed'e de veda etmemiz anlamına gelecek. Bir de, Kösem'in toplanacak saçları, daha koyu renge dönüp yaş almasını sağlayacak makyajı da demek. Sanırım hepimiz bunları görmeye hazırız, öyle değil mi?