Minimum tarih, maksimum entrika odaklı yeni “tarihi dönem
dizisi” (^^) keyfimiz Muhteşem Yüzyıl Kösem’de artık yolu yarıladık sayılır. Bu
saatten sonra kendisinden bahsederken “yeni” sıfatını kullanmak da absürd
olacak yavaş yavaş ancak ilk Muhteşem Yüzyıl’la aralarındaki ilişkiden
bahsederken ister istemez kullanmaya devam edeceğim yine de. Yolu yarıladık
sayılır dedim çünkü düşük kalan reytingleri yüzünden haftalardır sosyal medyada
kopartılan yaygaraya rağmen dizi gayet de sezon sonunu görecek gibi görünüyor
ve bir sezonda en az 25-26 bölüm olduğunu düşünürsek bu hafta
izlediğimiz 13. bölüm bize aynı zamanda Kösem’in ilk sezon için yolu
yarıladığını söylüyor.
Bekle Avrupaaaaa, ben geliyoruuuuummm... Kraliçe Sofia'yla Venedik gecelerinde partilemeye hazır mısınııııızzz?
Bu arada dizinin sadece bölümlerini değil, kulisini de takip
edenler bu hafta içinde yapım şirketi TIMS Productions tarafından yurtdışı
satışlarıyla ilgili yayınlanan haberleri de görmüşlerdir mutlaka. 2016’ya
girmemizle birlikte ilk olarak uluslararası arenada dizinin hâlâ en yoğun takipçi
kitlesinin bulunduğu Ortadoğu coğrafyasındaki 22 ülkeye yayın yapan OSN dijital
platformunda yayınlanmaya başlamıştı bile Kösem (ilk bölüm özelinde bizim
izlediğimiz 1. bölümde gösterilmeyen bir-iki yeni sahne ve farklı bir kurguyla). Şimdi de 8 ülkeye daha satışının yapıldığı, bu ülkelere ek olarak Muhteşem
Yüzyıl’ı dünyada son yayınlayan ülke olan ABD’deki İspanyolca yayın yapan
kanallarda ve Latin Amerika ülkelerinde de önümüzdeki haftalarda yayınlanmaya
başlayacağı duyuruldu. Bu da aslında görmeyi bilen gözlere Kösem için de Netflix kapısının açıldığını işaret eder. Hayırlısı...
Hâlâ hem ilk dizi, hem de Kösem maalesef İngilizce olarak
yayınlatılamıyor ancak hem Muhteşem Yüzyıl özelinde, hem de Türk dizi film
sektörünün dünyadaki başarısının devamı açısından güzel haberler bunlar tabii.
ABD pazarına şu ya da bu şekilde girebilen ilk Türk dizisi olduktan sonra,
belki dünyada ilk defa İngilizce olarak yayınlatılabilen ilk Türk dizisi olma
başarısı da yine kendilerinden gelir. Türk dizileri ne kadar çok ülkede
yayınlanırsa yayınlansın dünyanın egemen dili olan İngilizce’yle yayınlatılıp
bütün dünyaya mal edilemedikleri sürece bu başarı hikayemiz hep eksik kalacak.
Muhteşem Yüzyıl’ın resmi Youtube kanalındaki paylaşımlarında İngilizce, Almanca
vs. yaygın Avrupa dilleriyle videolar arası yönlendirme yapıldığı, Kösem’in
fragmanlarının yurtdışı için özel olarak İngilizce alt yazıyla yayınlandığını da
düşünürsek TİMS bu konuda da başı çekmeye niyetli olan yapım gibi
gözüküyor. Zira ilk Muhteşem Yüzyıl’ın hiç değilse İngilizce alt yazıyla
yayınlanması için çok sayıda talep de vardı yurtdışındaki seyircilerden. Özellikle
ABD’deki İspanyolca gösterim sonrası. Hadi inşallah diyelim ve 13.
bölüme geri dönelim.

13 hafta geçti, siz hâlâ bizim diziye kusur buluyorsunuz öyle mi? Şimdi yedim hepinizi.
Tahmin ve umut ettiğim üzere geçtiğimiz hafta biraz geri
adım atıp, “eh işte” diyebileceğimiz bir soluklanma bölümü izlettikten sonra bu
hafta çok daha fazla göz dolduran ve seyir zevki yüksek olan bir 13. bölümle
geri döndüler. Aslında temposu yine çok öyle aman aman yüksek olan bir bölüm
değildi (zaten ilk dizinin 1.5 sezonu haricinde bir daha asla öyle su gibi
akıcı ve hareketli yapıda olamadı Muhteşem Yüzyıl serisi) ancak ağır ve
derinden ilerleyen, finalinin çarpıcılığıyla iyice göz dolduran bir bölümdü.
Reji açısından biraz sıkıntılı olan bir önceki bölümün aksine yönetmenlik,
görüntü yönetmenliği, ışık ve müzik kullanımı, mekan kullanımı gibi teknik
konularda da, şahsi anlamda benim gözlerimi ve kulaklarımı tırmalayan bir-iki
ufak tefek tercih haricinde, oldukça doyurucuydu ki hikaye ve karakterler
haricinde teknik detay incelemeye de bir o kadar meraklı olan benim gibi ayrıntıcı
seyircileri bu anlamda da gayet tatmin ettiğine hiç şüphem yok.
Hoşçakal Gölge Hatun :(
Kösem'in en özgün ve otantik karakterlerinden biri olan
dilsiz Gölge Hatun’a veda ederek ve buna üzülerek başladık 13. bölüme. Zira Gölge de tıpkı ilk birkaç
bölümde Handan Sultan’ın baş cariyesini canlandıran ama sonra herhangi bir
açıklaması yapılmadan bir anda ortadan kaybolan Ezgi Çelik gibi görsel olarak
diziye ilk Muhteşem Yüzyıl’da olmayan bir “dönem dokusu” ve “özgünlük” tadı
getiren bir karakterdi. Bu tür kendine has bir görselliği ve havası olan oyuncuların ve karakterlerin diziden bu kadar erken gönderilmesi şüphesiz
ki bir seyirci olarak beni üzen bir durum.
Sarayda ve haremde
birbirinin aynısı giyinip kuşanan bir sürü kadın karakter var ama Gölge
Hatun’dan ya da Ezgi Çelik’in canlandırdığı, adını dahi bilemediğimiz ama ekranda
sanki o yüzyıldan fırlayıp gelmiş gibi duran harem kalfasından bir tane
daha yoktu. Keşke her ikisi de en azından sezon sonunu görebilselerdi ama
heyhat. "Dilsiz bir hatuna en fazla ne gibi bir öykü yazılabilir de dizide
tutulabilir ki?" dediler herhalde ve geçmişini, hikayesini öğrenemediğimiz (ama
1. bölümde böyle bir karakteri görünce herhalde hikayesini ilerleyen bölümlerde
öğreneceğiz ve çok da güzel olacak diye umut ettiğimiz) Gölge Hatun’u yolcu
ettiler. Bu kadarıyla bile güzel bir tat kattı Sasha Perera diziye, yine de
kendilerine teşekkür edelim.
Yazı devam ediyor...