● Düşünemeyeceğim
- ve iyi ki de öyle olan - bir başka
111. ihtimal de; Ömer’i o ağır sis perdesinin arasından boğulmaktan kurtaranın,
Ginger üstü uzaktan kumandalı papyonlu bir adet Koriş olacağıydı mesela. Hatta
sadece Ömer’i değil, ekran başındaki milyonlarca insanı duman zehirlenmesine
uğramaktan Koriş kurtardı diyebiliriz. Sana çift teker Ömüş’ün peşinden
koşmalar, onun falına bakmalar; sonra bir de düğünü, vuslatı spoil etmeler
yakışır hayatım!
● Semboller
ve göndermeler departmanında, söz ve müzikte Koray’a eşlik eden dekoratif
elementlere de rastladık bu hafta. Ömer’in evinde yap boz gibi parçaları karıştırılan
tabloya – dalgalar arasında kaybolan bir
insan? – ek olarak, Sude İplikçi'nin arkasındaki kan kırmızı duvarda, adeta tetikçinin,
hedef tahtasına yerleştirdiği iki adet fotoğrafıyla kaderini bekleyen talihsiz
kurbanı Ömer gibi.

Bölüme biraz renk vermek isteyen İplikçiler evinde bu hafta
● Semboller, göndermeler dedik ama; dinlenme tesisinin marketinden bir adet pelüş unicorn, bir adet oyuncak aslan, bir adet minyatür davul, bir adet tahta kaşık ve son olarak bir adet fırıncı küreği alan Koriş’e sormak zorundayım – zira burada kendi yorumumum şaşıyor : Hayırdır hayatım; baktınız vuslat da düğün de uzak - masallar diyarında lahmacun partisi mi var?


O partiye ben de davetiye istiyorum.. ben de!
● O
vakit bende de soru partisi olsun o zaman: Defne’cim Yasemin ve Sude’yi ormanda
bırakıp “Ömer’i arıcam ben” demenin üzerinden kaç saat geçti, telefonun mu
çekmiyor acaba? Koray’cım Ömer’e yazdığın şiir dedin, e duyamadık sanki onu...
Ha bir de Sinan’cım senin rüyanda izlediğin filmi, Ömer’cim senin de çalışırken
dinlediğin aryayı bilmek isterdim ;)
● Aklın,
mantığın, sağ duyunun, analitik zekanın dizimizdeki tezahürü İso; “sana
ihtiyacım var” diyerek seni hayatına geri çağıran Yasemin’in hayatında yerin
olmadığını artık iyice anladın zaar. Çünkü sen bilirsin ki, aşk ihtiyaç
meselesi değildir. Aşk, daha ziyade saçmasapan biçimde onun hayatından
çıkamamaktır. Sinan’la Yasemin’in başaramadığı gibi.
● Bu
durum onların arkasından bakanlarca, “aşk bazı kalplere sığmaz” olarak da tarif
edilebiliyor. Ama ben bunu “bildiğimiz aşklar, bazı kalplere sığmaz” olarak
değiştiriyorum. Ayrıca; aşkın sığmadığı kalplerin birinciliğini de sana
veriyorum Sude. Aşk en çok senin kalbine
sığmıyor sanki. Bu konuda şaşılası bir aymazlık içinde olan Eymen’in aşkı
bakalım taş kalbinin hangi kapakçığından içeri sızacak? (İçime Kadir İnanır kaçtı dostlar, affola)
● Bu
bölümün tatlı taraflarından son bir kaçına daha buyuralım o zaman; çünkü
balıkları denize dökme zamanı geldiyse, tatlı yiyip tatlı konuşup tatlı kapatmakta
fayda var: bunca hay huyun arasında, kimi dikenlerini çıkarmak / batırmak için
bile olsa; Sude-İz, İso-Sude, Koriş-İso diyaloglarının her birinde benden birer
kalp. Neticede, yanlış anlaşmalar/konuşmayıp anlaşamamalar denizinde
boğulmaktansa, insanlar konuşa konuşa...
● Ama
en çok da İsot bey ve Koray Sargın’a kalp. Tabii ‘gönlümüzün prensi’ Ömüş’e
(selam Nöro’cum ;) yarenlik eden Koriş’in, kahve fincanına bakıp “d kim?”
deyişine “ne bileyim ben? diyen Ömüş’e en büyük kalp ^.^ Selam canım....unutmadan
söyleyeyim dedim...berbat bir numaracısın!
Mutlulukla,
“sabırla”, sağlıcakla kalın. Eee ne demiş Koriş, üç vakte vuslat ;)