Yatak odasının bulunduğu kattaki şu tablonun parçalarının yapboz gibi karıştırılmış olması da mı tesadüf? Önünden geçerken suratını farkında olmadan buruşturan Ömer’in aklındaki soru işareti, ağız kenarında dolaşan elinden yüzüne bulaşıyor. Ki bu da, bir başka alışkanlık eseri. Ekseriyetle başının arkasında dolaşan, Defne’yi mutfağında kahvaltı hazırlarken bulduğu o sabahtan başlayarak olup bitene veremediği anlamların her birinin adreslerini arayan parmakları gibi...

Alışkanlıklarının bir başka esiri de Defne. Veya, anılarının tutkunu diyelim. Bir gün öncesinin “sırrını bulacağım kızım!”ın yaratmış olması gereken küçük çaplı deprem, Defne’nin aklındaki fay hattını belki esnetmiş olabilir; ama gönlünün perdesi, tüm seanslarda aynı filmi gösteren bir sinema salonu gibi Ömer anılarını kesintisiz bir loop’a almışçasına döndürmekte... Kişisel geçmişlerinin satır başlarından oluşan bir seçki diyebiliriz, Defne’nin beyazperdesinde dönen bu kolaj bölüm için. “Mesele neyse söyle beraber çözelim” diyen küçük bay İplikçi ile biten film, bu meseleyi ancak o çözer diye düşünülerek büyük bay İplikçi’ye bağlanıyor. Fakat gün, ertelenen zamanların günü.

Defne Hulusi dede’ye her şeyi anlatmayı, Ömer peşinde düştüğü sırrı bulmayı, Necmi ve Sinan, kemiğe dayanan bu bıçak ortalığı kan gölüne dönüştürmeden yapacakları şeye karar vermeyi erteliyor. Kapkara bir belirsizlik bulutunun adım adım Kiralık Aşk evreninin üzerine sindiği bir bölüm 31. Aynen Bachmann’ın dizelerindeki gibi; kandillerin verdiği ışık giderek yoksullaşıyor; bakışlar sisler denizinde bir hayalete dönüşüyor... ve kaçınılmaz olarak “geri çağırılmak üzere ertelenen zaman” artık ufukta, belirgin.

Buna karşılık ertelemeyen, beklemeyen; veya şairin tarif ettiği üzere “etrafına bakmadan pabuçlarını bağlayıp balıkları denize dökmeye ve kandilleri söndürmeye kararlı” biri var ama aramızda. Tek biri. Etrafın karanlığını, İplikçi rezidansının renove edilen duvarlarındaki kan kırmızısına bulamaktan çekinmeyecek biri: Sude.

Sude ertelemiyor, kalan herkesten farklı olarak. Bugüne kadar kim tarafından öğrenilmişse içinde dikenli bir topa dönüşen sır, Sude’nin içinde saatli bir bombaya dönüşüyor. Parça tesirli bir canlı bomba Sude. Kuzenine hem çok benzer hem de bir o kadar farklı. Sude’ye vereceği dersi ilmek ilmek işleyen, planını uygularken kimseye renk vermeyen, uyguladıktan sonra da kimsenin gözüne sokmayan Ömer’e karşılık; Ömer’e vereceği dersi benzer bir hedefe kitlenmişlikle uygulamaya koyarken intikamını soğuk değil sıcak sıcak yemeyi seçen, babasına, Sinan’a planını açık etmekten geri durmayan Sude... Defne’nin dediği gibi, “Ömer intikam almaz, ders verir”; ama Sude’nin hepimize gösterdiği gibi; Sude intikam alır, can yakar... Rengi koyulaşan, modeli değişen saçlarıyla Sude; uzun süre bekledikten sonra nihayet kıvamını almış mükemmel bir karışım adeta. İçinde hırs var, öfke var, kırılmışlık var... tam dozunda bir manipülasyon ve sömürü yeteneği de bu karışımın tuzu ve biberi. “Ben miyim kötü olan... Esas kötülük eden sizsiniz! Ömer’i ben değil siz kandırdınız!” sözlerinin içindeki doğruluk payı, neredeyse Sude’ye hak verdirecek cinsten. Amacı ortalığı kan gölüne döndürmek değilmişçesine haklı Sude. Kendisine verilecek cevap, kandillerin verdiği bu yoksul ışıkta ne yazık ki bulunamıyor...



Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER