- Dikkat Spoiler İçerir-
Artık duymaya alıştığımız o sorularla
başlayan The Honourable Woman, üçüncü bölümünü geride bıraktı. Gidişat: her bölümde aklımızdaki sorulara yenilerinin eklenip, bazılarının da cevaplanacağını gösteriyor. The
Honourable Woman'ın kurgusu tüm cevapları vermektense seyircinin fikir yürütmesini
tercih ediyor.
Nessa'ya gelen telefondaki
sesin “Yüzümü yakmıştın!” demesiyle, Kasım'ın babası tarafından kaçırıldığı
hissettirildi. Çocuğu arayan istihbaratçılar aksi fikirde olsa da Kasım'ın aşk çocuğu olmadığı ortada...
Kasım'ın babası kim, sorunsalı bölümde oldukça çatışma yarattı. Ephra'dan DNA istediler. DNA testi Ephra'nın baba olmadığını kanıtlar ancak Atika'nın da anne olmadığını ortaya çıkarabilirdi ki olay Atika tarafından zekice savuşturuldu.
Kasım'ın, Stein genlerini taşıyıp taşımadığı konusu bazıları için hâlâ bir sır. Sırlarla dolu
hikayenin mizah tarafını ise Rachel sırtlanmış durumda. Ephra'ya şüphelerinden
bahsederken “United Colors of Stein” şeklindeki gönderme yapması çok hoştu. Gerçi bölüm
sonunda babanın Ephra olmadığını öğrenerek o da yumuşadı. Hatta çocuğunu tek
başına zorluklarla büyüten bir kadın olan Atika'yla empati bile kurdu.
Atika'nın empati kurmaya
çalışan bir diğer kişi, Ephra'ya söyledikleri de, İsrail-Filistin sorunu içinde
yaşayan insanların durumunu açıklıyordu. Kendi seçimlerini yapamamak, doğduğun
topraklarda özgür olamamak, barışı özlemek! Açıkçası diziyi izlerken hep
diken üstündeyim. Yapım, acaba bu savaşta taraf tutacak mı, bir tarafa yaklaşıp diğer tarafı kötü
gösterme misyonuna soyunacak mı diye... Henüz taraf olmamış görünüyorlar. Atika-Ephra
konuşmasında da baştan bu yana ilk kez Filistin topraklarındakilerin dramı
üzerine cümleler kuruldu. Özellikle "Yerimde olsaydın en çok sabretmeyi
öğrenirdin.” cümlesi oldukça etkileyiciydi.

Anjelika, karşı binada kendisini gözetleyen Hugh’dan
habersiz
Politik göndermeleri ağırlıklı olan bir tür casus dizisi izliyor olsak da bu hikâyenin aşka ve duygusal durumlara bakışı da hoş. Bu konuda en büyük pay da Sir Hugh Hayden Hoyle'a ait. Pişmanlıkla sonuçlanan ihaneti ve işkolik halleri sonucunda evini ayıran
karısının kendisine karşı tüm duygularını bitirmiş mi, keşfetmeye çalışıyor. Adama koskoca OrtaDoğu masasını vermişler ama kendi söküğünü dikemiyor. İzlemesi çok keyifli..

Vurulduktan kısa süre sonra kendini toparlayan Nathaniel,
çünkü The Bodyguard olmak bunu gerektirir.
Nessa'nın Koruması Nathaniel
uyandı. İlk iş olarak eldivenleri çekti ve kaldığı yerden olayları araştırmaya devam etti. İlk aksiyonu da bir telefonla intihar eden şoför Michael
Gatz'in hastanedeki odasını teftiş etmek oldu. Olayı da basitçe çözdü. Nessa da bir o kadar basitçe Michael'e telefonu getiren daha doğrusu telefonla gelen ölüm emrine aracılık eden Hemşire'nin çözülmesini
sağladı. Nathaniel, Nessa'nın öfkeyle dolu olduğunu düşünse de, ona her
baktığımda, sığınacak liman arayan bir kadın görüyorum. Bazen Atika'da, bazen bir
erkeğin kollarında, bazen şu insanı delirtme potansiyeli yüksek özel tasarlanmış uyuma odasında (yatak
odası demek haksızlık olurdu, değil mi?) Nessa bu kez sığınak olarak
Nathaniel'in dudaklarını seçti. Gerçi o öpücük hayatını kurtarmış olmasının minnetini
de taşıyordu. Ama ben ilk bölümden beri, romantik bir The Bodyguard
geçmişleri olduğunu düşünüyorum.

Nessa’nın bir hücreyi andıran uyuma odası
Korumanın “profesyonel
intihara hayır” diyerek, öpücüğü uzatmayı reddedişi daha önce fiziksel bir
temasları olmadığını gösteriyorsa da, hâlâ fikren de olsa geçmişte flört ettikleri iddiasındayım. Neyse, bu dramatik hikayeye baktığım pembe gözlüklerimi bir
kenara bırakıyorum ve güvenilmeyen aile büyüğü Shlomo'ya dönüyorum. Güvenilir
bölgesi olarak karnını işaret eden bu adama maalesef güvenmiyorum. Hugh'la
anlaşarak, Hizbullah'la iş yapmadığının kanıtını da gösterse çok masum
olduğunu düşünmüyorum.

Nathaniel ve Frances, Nessa’nın omuzunun üstünden her şeyi gözlüyorlar.
Nessa'nın
sevimsiz danışmanı ve Nathaniel asansör sohbetinde gizliliği korunması gereken bir
işveren tarafından Nessa'nın yanına yerleştirildiklerini konuştular, değil mi? Bu işverenin kimliği şimdilik tahminlerimize bırakılmış olarak kaldı.
Nathaniel Şöfor Gatz'in
karısını takipte ne kadar başarılıysa, onun kumpasına düşmekte o kadar acemi
davranmadı mı sizce de? Bir tuzağa doğru gittikleri apaçık belliydi. Demek ki Nathaniel, Nessa'nın yaptırdığı
araştırma sonucunun belirttiği gibi “Tehditlere karşı çok duyarlı biri" değilmiş. Deneyimli koruma Nathaniel henüz adını öğrenemediğimiz -muhtemelen Kasım'ın babası olan-
Mr.Scarface için oldukça kolay bir av oldu.

Diziye bu bölüm Türk asıllı oyuncu Philip Arditti katıldı. Henüz adını bilmediğimiz için kendisine "Mr. Scarface" diyorum.
Ephra, Hugh’dan Kasım'ın
babası hikayesinin koca bir yalan olduğunu öğrendi. Soluğu Atika'nın yanında
aldı. Ancak sorusu yanlıştı. Babanın kimliği yerine annesinin kim olduğunu sorgulamalıydı.
Atika ona gerçekleri anlatmış mıdır, gelecek bölümde göreceğiz.