Padişahçılık oynamak çok güzel, sen de gelsene!
Akşam köpekler bir havladı, bir havladı...
Muhteşem Yüzyıl Kösem'de bu hafta lacivert haftasıydı. Daha önce de kostüm ekibinin bir bölümde bir renge odaklandığını görmüştüm ama bu haftaki kadar yoğun bir renk istilasını hiç görmemiştim. Kösem'den Osman'a, Hümaşah'tan Halime'ye, Mustafa'dan Davut'a hatta bir ara Bebek Şehzade İbrahim'e kadar herkes farklı tarzda "lacileri çekti". Ancak nihayetinde hepsininki aynı lacivertti. Lacileri çeken çekmeyen herkes ise gözünü tahta dikti.

"Lacileri çekme"yi yanlış anlamak

Muhteşem Yüzyıl Kösem 27. bölümünü geride bırakırken bir devletin, neden duraklama dönemi yaşadığını dolaylı da olsa net şekilde ortaya koydu. Dolaylı olarak diyorum, zira Muhteşem Yüzyıl Kösem'in derdi bunu anlatmak değil, hiçbir zaman da olmadı. Ancak biz yine de açıkça izledik, çünkü maşallah padişahın tahta geçme törenlerine katılmaktan kimsecikler iş yapamıyor.

Kösem'in tek başına ağalara "hünkârı kapatın" emri verebilmesi, Mustafa'nın en azından bir divanın onayı falan alınmadan yeniden kapatılması ne kadar mümkündü tartışmalarını açıyorum, buyurun yorumlara...

"Arızalı erkek seven kadınlar" kulübünün best listinin 1 numerosu^.^

Kim derdi ki Kösem'in şehzadelerinin canı, Dilruba sayesinde kurtulacak diye! Davut Paşa'nın yılan Dilruba'ya aşkı şehzadeleri kurtardı, şükür. Kara Davut rolündeki Mustafa Üstündağ'ı izlemeyi en sevdiğim rol: aşık karanlık karakter. Bu zevkimin, Davut'un karşısındaki duygusuz Dilruba yüzünden biraz eksik kaldığı muhakkak.Yahu adam karşına geçmiş "sen yoksan yansın bu dünya" diyor, sen yandı zaten diyorsun. İnsan bir duygulanır, beter ol Dilruba!

Duygu demişken hemen Genç Osman'a döneyim, zira kendisinin duygu ve davranışları tartışmaya pek bir açık. Osman'ın tahta çıkınca ilk icraat olarak annesini cezalandırması, kardeşi Mehmet'e padişahçılık oynayıp ayarlar vermelere doyamaması hiç de hoş değildi. Sanki bu Osman bu kadar sinsi değildi, zeki, adaletli bir çocuktu gibi, ama taht insanı değiştiriyorsa demek... Aslında Kösem'in devlet işlerine bu kadar karışması elbette rahatsız edici bulunuyor olabilir. Kösem'e bayılmadığım bilinir, ama oğlum dediği Osman'ın tahta çıktığı anda Eski Saray'daki sürgününün devam etmesine karar vermesi de Kösem'in hakkı değildi. Kösem'in Osman'ı kendi evlatlarından ayrı tutmadığını hepimiz biliyoruz şimdi. Bir parça güvensizliğinin olmasını ve evlatlarını her ihtimale karşı korumak için "ekber ve erşed" kanunu diye tutturmasını da anlıyor, hak veriyorum.

Osman'ın, Kösem'in paralel yapısını keşfettiğinde çileden çıkması da tamam ama hemen kılıcına davranmasını sindirebilmiş değilim. Körü körüne Lala'sının maşası haline gelmesini de... Hele kardeşinin katline karar vermesi... Yazık oldu.

Yazı devam ediyor...


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER