Evet, hepimiz tutunacak bir şey arıyoruz. Bu kimi zaman
evimiz, kimi zaman işimiz, kimi zaman sevdiklerimiz oluyor. Ama illa ki her
insan bir yerden hayata tutunmak istiyor. Figen de, Hatırla Gönül dünyasında
tutunacak dal arayanların başını çekiyordu aslında. Figen’in geçmişini,
Tekin’le tanıştığı zamanları, Tekin’e aşkını ilk fark ettiği günü izlemek
isterdim. Figen, içine bakıldıkça derinleşen bir karakter aslında. Ama zaman
yetmedi, tıpkı Altınel ailesinin geçmişine fener tutmaya yetmediği gibi…
Figen ve mahallelinin sahnesi içime oturdu, kanıma dokundu.
“Bu dükkanı da yakarlar, içinde bizi de yakarlar.” sözüyle kanım dondu.
Yakarlar, yakıyorlar. Tutturmuşlar bir ahlak kavramı, uymayan herkesi kötü
bilmeyi hak görüyorlar. Figen haykırdıkça, ağladıkça çok canım yandı.
Mahallelinin anlamadan dinlemeden Figen’e yüklenmesine şaşırdım mı? Hayır. O
erkek müsveddesinin Figen’e söylediklerine şaşırdım mı? Hayır. Meselenin en
sinir bozucu yanı, gerçek olmaları. Sadece kurgusal dünyanın getirdikleri
diyerek, geçemiyorsun. Çok gerçek, çok içimizde. Bu ülkede bazı şeyler çok zor…
Figen’in tutunacak dal olarak gördüğü adam Tekin olsa da,
Tekin onu hiçbir zaman ciddiye almadı ki. Sırtından ilk atacağı isim Figen’di;
hep aşağıladı, hiçbir şeyine saygı duymadı. Tekin, Figen’in zaaflarını
kullanıyordu ve aslında Figen de bunun daima farkındaydı. Selen Öztürk, çok
renkli, çok keyifli bir Figen izletti bizlere.
RIP Şermin
İlk bölümlerde dert yandığım, sonradan sevdiğim bir karakter
oldu Şermin. Şermin’i sevmemde Perihan Ünlücan’ın katkısı büyük. Karakterinin
zaaflarını da güzel giydi üzerine, bazı şeylere göz yummayı öğretti. Şermin,
kötülük dozunu tutturabilecekken annesinin hırslarının mağduru oldu. Annesinin
gözlerini bürüyen para hırsıyla kendi oyununda kendi kaybetti.
Şimdi biraz Şermin’den konuşalım ve elbette ki çocuk
gelinlerden. Şermin bir çocuk gelin. 15’inde babası yaşındaki Kürşat’ın
yatağına giren, hayalleri tuzla buz olan, geleceği elinden alınan bir çocuk
gelin. Ey Şermin’in annesi, kızın 15 yaşında evlenirken(!) kızını neden
düşünmedin? Kızın yıllardır istemediği bir hayatı yaşarken neredeydin? Kızının
geleceği elinden alınırken sesin neden çıkmıyordu? Şimdi mi aklına geldi
kızının çektiği cefalar? Şimdi mi aklına geldi kızının da bir hayatının olduğu?
Gelecekte bir gün kızına kalacak olan mirasın tatlı geldiğini söylesene.
Kızının hayatının umrunda olmadığını söylesene. Çok sinirlendim, çok üzüldüm… "Çocuk" ve "gelin" kelimeleri yan yana olmamalı, birbirinden fersah fersah ötede durmalı.
Şermin, ne yaparsa yapsın salt kötü değildir benim gözümde.
Ne yapmasını bekliyordunuz? 15 yaşında hayatı çalınan bir kız çocuğunun,
kaderine razı gelmesini mi? Her tarafı iyilikle sarmalanmış bir yetişkin çağına
adım atmasını mı? Şermin’i de mi anlamaya çalışıyorsun, Gönül’ü öldürmek istedi
diyebilirsiniz. Evet, anlamaya çalışıyorum. Anlamak istiyorum. Çünkü Şermin bir
çocuk gelin ve ortada hayatı çalınmış, annesinin bitmek tükenmek bilmeyen
hırsları uğruna yaşamı sona ermiş bir kadın var.
Baba, param kalmadı, bana bir mont al baba!
Finale giden yolda hikayenin toparlanması adına bir sürü
ölümle karşı karşıya kaldık. Özlem, son dakika golünü attı ve aradan çekildi.
En çok eleştirdiğim karakterlerden biriydi Özlem fakat o son dakikada yaptığı hareket güzeldi. Özlem’in yaptığı en büyük hata, “Yusuf da Yusuf” diye tutturmasıydı.
Tıpkı Yusuf’un “Gönül de Gönül” diyerek yaptığı gibi. Yusuf bu hafta ne yaptı
Allah aşkına? “Her şey Gönül’ün olacak”, “Her şey Gönül’ün oldu”, ee daha daha?
Üzgünüm ama Yusuf, bu hikayede Özlem’den sonra en inanmadığım insan. Fakat
hakkını yemeyeyim, babasının oğlunun katili olduğunu öğrendiği sahnede Engin Öztürk çok güzel oynadı.
İşte böyle, hesaplaşmalar, ölümler derken Hatırla Gönül’ün
final bölümü geldi çattı. Çok katmanlı bir hikayeyi, birkaç mesele dışında çok
güzel toparlamışlar. Geri kalanları konuşmak için haftayı bekleyelim.
Siz neler düşünüyorsunuz? Yazın, konuşalım.
Gelecek hafta, Hatırla Gönül’le son kez buluştuktan sonra
görüşmek dileğiyle…