Kuşlarla işi bitmeyen Ömer yapmışlar. Hala bitmemiş.
- Size bu cilt işini çıkardım Ömer ve Defne, Sinan’a ise bulmacasıyla mesut göründüğü için şimdilik dokunasım yok. Acaba o bulmacanın hafta hafta ne “meydana çıkardığını” görecek miyiz, meraklardayım. Pek tabii bu 1000 parçalık puzzle da Sude’nin metaforu. Sinan, Defne’ye yaptığı fenalıktan daha beter olmamasına rağmen en son fenalığı sebebiyle Sude’ye tahammülünü sonunda tüketmiş görünüyor; ama bunu da “bardağın taşması” olarak aldım kabul ettim. Sude’nin Yasemin’le çalışmasına gösterdiği ayarsız tepki ise tipi açısından değil ama absürtlüğü açısından Ömer’in Defne’nin Yasemin’le çalışmasına verdiği ilk tepkileri hatırlattı. Siz Passionis kardeşleri; kanatlarınızdan inip alt katın penceresine konan kuşların yuvadan uçuşlarını; hala bütün oturuşmuş kişiliklerinize, egolarıyla barışık, kültürlü, modern, görgülü erkek profilinize rağmen bir anda sindiremiyorsunuz gibi gibi... Diyeyim dedim. 

- Ömüşcüğümüzün kuş takıntısı sürüyor sevgili Kiralıkçılar. Şimdi de Haliç’in ayaklarına bir kuş bıraktı. Evdeki kanvasa yaptığı çizimin bitmiş halinin de bir kuş türü olduğuna dair şüphelerim var şimdi. Drone’dan umduğun medeti, anladığım kadarıyla bu hafta mavi okyanusun üzerinde uçurduğun kuşa bıraktın. O kuşun da ilk olarak bir “turuncu” spray boya ile bazını oluşturduğunu gördüm tabi. Anka kuşu mu demek istedin acaba ;) 

- “İz’le Ömer” diye bir şey VARmış meğer matmazel! Ama itfaiyeye lüzum yok; küllenmiş durmuş zaar. Beni İz’le Ömer’in bu gizli macerası nedense hiç rahatsız etmedi. Sabahlara karşı sözleşmek içerikli “adamı hasta edecek” türden tırmandırıcı dialogları bile dahil. İnsanların avuçlarında; geçmişlerine ait, belli ortak zevkler üzerinden çekilmiş ve her şey geçmişte de kalsa belli yerlerden tutulduğunda hala uzayan, ele gelen ip uçları olabilir. Bunlar sahici hayatın kendisi kadar normal. Hayata devam etmek, tuttuğumuz bütün ipleri koparıp atmak değildir çünkü. Rahatsız olmadım, aksine çok sevdim. İz’in farklı bir ajandası olduğuna dair şüphemiz olabilir; ki vardır da -umut nefes aldığımız sürece hep vardır çünkü- fakat bu İz karakteriyle Ömer karakterinin aşktan-meşkten bağımsız seviyede, bazı şeyleri tatlı bir ahenkle paylaşmasına engel değildir. 

- Burada başka detaylar daha var esasen. Ömer’in İz için “sen işte.. düşünmeden.. aklına geldiği gibi hareket eden” deyişi biraz da İz kadar Defne’yi anlatmıyor mu...? Belki bu yüzden geçmişte Ömer’le İz’ ve şimdi de Ömer’in Defne’si. "Nayır nolamaz Defo çok farklı, bambaşka" demeyelim. Defo elbette bambaşka, ama her çalgının belli tellerinden benzer sesler çıkması çok anormal veya şarkının büyüsünü bozan bir şey değil. Çok.... Sahici. Sanırım bu “şafak operasyonunu” bir bakıma bu yüzden epey sevdim. 

- Buna karşılık Ömer’e “ağırdan alıyorsun” diyen İz’e “bu bir keyif işi” diyen Ömer. "Ağır ağır suluyorum Defne’nin sarı çiçeğini" dedin, "dalları yavaş yavaş budamak lazım" dedin, haftalardır bıyık altı sırıtmalarımdan anlamış olmanız gereken üzere "Operasyon: Defne’nin tadını çıkarıyorum" dedin. Dedin de dedin, sadece 4 kelime ile, verimli anlatım üstadı Ömüş. Mesaj alındı, tamam :) 

- Ki ayaklı mesaj panosu gibi dolanmana bile lafımız yok Ömer’cim, kredin bizde tam. Yine Sude kızımıza söylerken milyonlarca gelinin anlaması icap eden mesajı bir güzelce verdin, aldık onu da attık çıkına. Meyve veren ağaç taşlanmayacak bundan böyle kardeşim! Ömer İplikçi’nin itirazı var. 

- Ömer’in itirazını fazla zorlamayın sonra siz de Şükrü Abi gibi ne olduğunuzu şaşırabilirsiniz. Abimize aşırı doz Ömer İplikçi öfkesine maruz kalmasının akabinde yaptığı kafa izni de belli ki yetmemiş, hap gibi yutulası tavsiyeleriyle meşhur Aşk Doktoru Şükrü abimizin fabrika ayarlarına dönmesi için bir süre daha izin mi versen acaba Ömüş? 

- Yasemin. Seni Sude ile aynı kefede bir yoruma alıyorum bu hafta. İso tedrisatından geçtin; aldık bağrımıza bastık ama insanın hamurun değişmediği gerçeğini de görmezden gelmek olmaz çünkü. Deniz’e Defne’ye bulaşmamasını söylerken “onun aklını karıştırma benim Defne’ye ihtiyacım var!” diyen Yasemincim; “kendini rahatlatmak için benden özür diliyorsun” diyen Defne’ye “hayır, bana destek olmana ihtiyacım olduğu için” cevabını veren Sude’den ne farkın kaldı? Sadece ihtiyacınız olduğu için mi Defne’nin çevresindesiniz, ona iyilik ediyorsunuz, veya özür diliyorsunuz siz? Cherie’nin temellerini oluşturan o kadın dayanışmasının temelinde bu mu var yani ? Cık. 

- “Hediyelerin en güzeli” dedik durduk, tahminler, beklentiler, senaryolar gırla... E nerede hediye? Alacak mı gerçekten Defne de hediyesini? Yoksa o kalemi vererek “hediyelerin en güzeli benim” mi demiş sayıldı kendisi? “Benim dikenlerini içine batıran, seni kontrolden çıkmış arabaların kilitli direksiyonlarının başına oturtan, korkutan, nefes kesen, soluksuz bırakan heyecandan tir tir titreten aşkım mı, aslında sana en güzel hediye” dedi Defne? Yoksa o kalemi vererek “senin üstündeki etkimi sana teslim edecek cüretim bile var artık, çünkü istemem dediklerinden vazgeçemeyeceğini de artık çok iyi bildim, yapma dediğin her hareketi durmadan yapmam için geri getireceksin o kalemi, ve gözümle göreceğim odama kadar getireceğini” mi dedin? Ne dedin Defne? Velhasılıkelam, ne dediysen baya iyi dedin! Çok iyi dedin. Şahane dedin!

Esas sen hoş geldin Defne!



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER