Defne için -son birkaç değil, ilk bölümden beri- büyüsün, olgunlaşsın, “kendini bilsin” temennilerim anladım ki tam olarak beklediğim şekilde gerçekleşmeyecek. Defne tutacak içindeki çocuğu hep, olur olmadık yerlerde salacak meydana kırmızı balonlarıyla. Defne büyüse de, “kaç kere söyledim çocuğum, yapmasana, gene yakacaksın elini!” diyeceğimiz çocuklardan olacak ve yakmaya devam edecek tabii ki. Çünkü büyümek bazı insanlar için içindeki çocuğu büyütmek demek değildir. Onun yanına elini tutacak, düşünce kaldıracak, şevk ve kuvvet verecek bir aklı başında, kendini, gücünü, kudretini, kıymetini bilen abla büyütmek demektir.
Defne bu Defne’yi büyütüyor içinde. Ve belki ilk defa bu kadar sağlam yükseliyor bu taze Defne ağacının gövdesi. Dalları daha sağlıklı uzuyor, yaprakları çok daha yeşil çıkıyor, siz de görüyor musunuz? Çocukken, yazın odamın manzarasını tümüyle yeşillendiren ağacın neden kışın çırılçıplak kaldığına anlam veremezdim. “Buduyorlar” derlerdi ağacı, daha gür, daha sağlıklı, daha kuvvetli olsun diye. Anlamazdım, saçma gelirdi, dahası sinir olurdum beni o huzurlu, dingin, ferahlık veren manzaramdan ettikleri için. Aynı Defne’ye iki haftadır “bildiğimiz Ömer İplikçi gibi” davranmadığı için Ömer İplikçi’ye sinir olmamız gibi, değil mi?! Irritabl Ömer Sendromu'nun bir diğer tanımı da buymuş meğer! Gönüllerin bahçevanı Ömer, Defne ağacını budamaktaymış; daha güzel büyüsün diye! (Not: Defne ağacı budanır mi bilmem. Defne’nin metaforlarına yaklaşırken gösterdiğimiz ciddiyet kadar bir şey alsam bana yeter, mersi)
Eline sağlık Ömer, ben bu Defne yeşilinin tonunu çok sevdim!

Defne'nin grimsi tonu: SES KES!
Hikaye bitti, şimdi kıssadan hisseye notlar:
- Birbirlerini mütemadiyen bekleten, “bekledim de gelmedin” pozisyonuna sokan, asansörde karşılaşmak için türlü hinlikler yapan (çünkü bir plazada o kadarı tesadüf olamaz!) buna rağmen aylarca rağbet etmedikleri ama birkaç haftadır inmek bilmedikleri o tepedeki mola alanında hayatın anlamını kovalayan Defne ve Ömer, minnoşsunuz tamam mı! Minnoşsunuz da, dilinizde sürekli bir “nefes almak, nefes almak”... Unutmayın, hayat aldığınız nefeslerle değil, nefesinizi kesen anlarla ölçülüyordu. O nedenle, “nefes almaya” çıktığınızı yedik mi? I-ıh, yemedik. Sizde “ses kes!” yok ama ciddi bir “nefes kes!” durumu seziyoruz. Ama tamam uzatmadık, bakmıyoruz, ses kestik :)
- 1. Bölümde yengesinin kendisine ayarladığı, muhteşem “power couple” partneri Seziş’e “ŞAKA!” diyen Ömüş; formdan düştüğünü fark etmedik sanma. "Monterosso’da ben naaparım, kayak bilmem ki!” diyen Defo gitmiş, “birkaç günlüğüne kaçsak mı, kafa dağıtırız tatlı çocuq?” diyen ablası gelmiş! Sen de haklısın tabii, İz’in dediği gibi, şirazen kaydı zaar. İyi oldu iyi, şirazeler ara ara kaymak içindir. Defne’yle bir ara sayfaları tekrar hizaya dizersiniz :)