"Altı üstü bir dizi işte amaan be!" demeyin, ben baya
sorguladım, tarttım kendimi. Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftadan kırgınım diziye,
böyle garip bir merakla izliyorum. Detaylara geçeceğim ancak genel olarak neler
hissettim birazcık ucundan bahsedeyim. Geçtiğimiz hafta göz ardı edemeyeceğim bir hoşnutsuzluk vardı. Çünkü ilk 20 bölüme kadar
hepimiz pembe bulutlar üzerindeydik. Yani en azından ben öyleydim. Sonrasında
biraz ivme kaybetti, işler sakız gibi uzadı, tadı kaçmaya bile başladı. Ama ne oluyorsa bilemiyorum artık, alıyor gönlümü hemen. Elimi kolumu kaptırdım ondan mı aceba? Şöyle bir şey
diyeyim belki daha net anlatırım derdimi. Bir romantik komedi dizisi düşünün.
Esas çiftimiz dışındaki diğer 4 çift iyi kötü yuvarlanıyorlar. Ama esas çift Defne’nin
de dediği gibi tam olarak birleşemediler bile.
E biz aklımızı mı çıldırdık da izlemeye devam
ediyoruz? Kiralık Aşk’ın Elçin-Barış faktörünü kenara alırsak, en büyük başarısı
bence senaryodaki detaylar. Öyle uzaktan uzaktan uzaktan olmalarına rağmen bize
bu detayları veriyorlar. Böyle detayı, bu kadar samimi oynarlarsa isterlerse
83247 bölüm ayrı olsunlar, izleyeceksin el mahkum. Kaptırmışsın sen kendini
geçmiş olsun; he bir de hoş geldin, korkma yalnız değilsin!
Şimdi bana “Dizide ne oldu mini bir özet geçiver Ilgaz”
deseler, suratına far tutulmuş tavşan gibi kalırım. Çünkü çok büyük bir olay
yoktu ancak yine de keyifli, eğlenceliydi. Geneline bakarsak kendimi bir derbi
izliyor gibi hissettim. Başım bir o yana, bir bu yana döndü kısaca. Hadi bakalım
hazırsanız üç gramlık futbol bilgimle, maç yorumlamaya…
Ne demek boğazlı kazağın modası geçti?!?! by Defo
Aslında dakika bir
gol bir misali Ömer zaten kendi kalesine golü attırdı, “Kafam karışıyor, kalem
ile oynama” diyerek savunmadaki açığı verdi. Ancak İplikçi bu hiç durur mu,
hemen açığı kapatmaya koyuldu. Nitekim, tasarım için Zeynep’i göndererek ilk
golü de şık bir şekilde attı. Ancak bu gole verilebilecek en güzel cevap geldi.
Defne “Artık kıskanmıyorum bile bak” diyerek koskoca İplikçi’nin fabrika
ayarları ile oynadı. Aferin Defne sana, cidden yürekten kocaman bir aferin. Sen
de işini biliyormuşsun ve affet beni hiç de az değilmişsin. Olma da zaten, devam!
Ömer Defne’nin İz’i ne kadar çok kıskandığını biliyordu ancak Defo’nun bu atağı
ile baya bir afalladı. Şükrü Abi’yi elçi
yapıp hediye gönderme merasiminde de eşitlik bozulmadı.
Ancak izninizle tam bu
noktada durup “Şükrü Abiiiiiiğ <3”
demek istiyorum. Adamı helak ettiniz, ne
olduğunu anlamaya çalışmaktan o da sıyıracak sonunda. Ama nasıl tatlı, nasıl
minnoş ya! İyi ki varsın Şükrü Abi, sen daha lazımsın bize! "Ay çen kıskanılmadın mı çen?” diye şebeklik
yaparak İplikçi’ye sevgilerimi gönderiyorum. Nasıl şaşırdığını tahmin etmek çok
zor değil. Düşünsenize sevgiliniz eskiden sizden deli gibi kıskandığı kişi ile
arkadaş olmaya çalışıyor. Ay dünyalar yapmacıklığı, insanın midesi de kaldırmaz
ama el mecbuur, ne yaparsın? İnsana kendini hem değersiz hissettiriyor, hem de
bir hayret ettiriyor. Bir de bunun üstüne “Monterosa’ya mı kaçsak yaa?” dedikten
sonra “naniiik” yapması sanırım öldürücü vuruş çarpı beşti! Defocum senin bu
yaptığına insanın sinir olma katsayısı = Serçe parmağını sehpaya vurduğu andaki sinir
katsayısı!
Karşılıklı bekletmeler de gayet iyi yansıtıldı. Defne bu kez beni de
şaşırtarak doğru hamlesini yaptı. Ömer’in kapıya melül melül bakışı beni azcıık
kırsa da itiraf edeyim bir “ohh olsun” dedim. “Ay kıyamam sen beni mi
bekliyordun” repliklerini çok sevdim, ancak keşke bize fragmanda
hissettirildiği gibi karşılıklı söylense. Bu şekilde daha eğlenceli diyaloglar
olur diye düşünüyorum. Vee ta taaam! Maçın
son dakikalarına hepimiz elimiz yüreğimizde girdik. Defne Topal böyle bir
kadınmış işte. İstediğin kadar İplikçi ol, böyle kapının önüne geliyormuşsun.
Elçin Sangu’nun o sahnedeki mimiklerini, kararlığını, daha doğrusu karakterin
bu yüzünü hiç görmemiştim, çok keyif aldım. Ayrıca Ömer İplikçi’nin minnak bir
kedi yavrusu gibi geri adım atması da bana bonus keyif verdi. Evet, sayın Kiralıkçılar, son saniyelerdeyiz. O da ne? Kalem ile birlikte Defne atağa
çıkıyooor. Şuuut ve gol!!! Ömer İplikçi’ye uzun müddet unutamayacağı bir gol
attı Defne ve kazanan oldu. Aslında kazanan aşk oldu demek daha doğru olacak,
fragman biraz aşk kokuyor. Kısacası be bu çekişme olayına bayıldım, biraz daha
diyalog artarsa iyi kurtarır bizi diye düşünüyorum.
Karşılıklı gollerden bahsettik ama Ömer İplikçi’ye yine de
ayrı bir paragraf açmak şart oldu. “Ömer, o sendeki ne inatmış, fıstık
ezmesini görüp de nasıl bekledin de gitmedin” diyorsunuz şimdi siz. Ama ben? Ben
şaşırmadım çünküüü, Ömer İplikçi bir başak burcu. Siz her ne kadar temmuz
doğumlu olduğunu bana hatırlatsanız da karakter analizine göre (Virgo sağ olsun,
aldım ondan da desteği), Ömüş’ü Başak yaptım. Hal böyle olunca da sabrına ve
kendi nefsine hakim olmasına şaşırmadım. Ancak dizinin başında sorguladığı gibi
aşkta her şey mübahtı. İki aşık da bu bölümde ellerinden geleni yaptı. Defnecim, evet anneciim, sen hala Ömer’in
takdirini bekliyorsun. Tam da o nedenle dost başa düşman ayağa diye düşünmeden,
ayakkabı avına çıktın.
İşte böyle güzel, ince ince işleniyor her şey. Benim
hiiiç acelem yok bırakın yavaş yavaş yer yapsınlar. Mesela şu çekiliş işinin
kombinasyonunu, olasılığını, permütasyonunu artık her neyse, işte hayran
kaldım! Vay arkadaş ya, fragmana kandık
ne de nasıl yuttuk cukkayı, birbirlerine çıktılar diye sevindik. Yine
güzel bir ters köşe oldu, baş üstüne! Konsept Danışmanlığı o kadar çok vurgulandı ki, o kadar çok
yer etti ki az kalsın ben Cherie’ye CV’mi atacaktım. Siz buna şirket demişsiniz
ama bu bildiğiniz Kaybedenler Kulübü'nün yeni yapılanması olmuş. Sevgilisinden
ayrılan, işinden kovulanlar toplandı. He iyi oldu, hoş oldu ona laf yok ama bu
işin önünü nasıl alacağız? Bence ortadan kaçak merdiven döşeyin, birleşin.
Mutlu mesut tasarlayın ayakkabılarınızı. Ne dersiniz?
Zaten bölüm başından saldılar yine zehri kanıma, panik panik
izledim. Ömer ile İz ne yapacaklar sabaha karşı diye kafa patlattım. Ama
maşallah İz hanım Leb demeden Çorum’a gitti de geldi bile. Bölümün en gereksiz
iki sahnesinden biriydi bence. (Diğerini de açıklayacağım). Yaa siz aynasız
mısınız? O neyin tribi? Ömer the serseri! Sen neler neler yaparmışsın da haberimiz
yokmuş. Ama bunlar hep İz ile olsun tamam mı? Olsun, olsun ki biz burada sinir
krizleri geçirelim. Ben demiyorum ki İz-Ömer sahnesi olmasın hep Defne ile
olsun. Vıcık vıcık olmasınlar ama iletişim de kurabilsinler. Gerçekten Güneş'in
kızı Nazlı ve Savaş’a selam mı çaktılar, hangi amaçla yaptılar anlamadım.
İkinci gereksizlik ise direktoman bütün Gudu sahneleri. I-ıı cık olmadı.
Aslında olmuyorsa zorlamanın bir mantığı yok, seyirci olarak Gudu
sahnelerinde cehennem ızdırabı çekiyorum. Süreyi doldurmak için illaki başka
yöntem bulunur. Hakikaten Sadri Usta, Hulusi Dedişko nerede, onları getirin!

Yılbaşı çekilişinde en pinti arkadaşım bana hediye alınca ben (TEMSİLİ DEĞİL)
“Gerçekten “Çoook teşakkur” ediyorum! Koray Sargın
alışmalara doyamayan bünyem sana alışamıyor. Ben illaki gülüyorum senin
şapşallıklarına, sanatçılığına. Canına
sağlık senin. İşte tam olarak aradığım insan samimiyeti: Çekilişteki bütün
kartlara adını yazdıran hediye canavarım benim. Eline yüzünee bulaştırdın,
hediyesiz kaldın ama olsundu! Senin kurnazlığın yeter! Dünyalar tatlısı Yasemin
ile yasak ilişkin beni nasıl mutlu ediyor, an-la-ta-mam! Tam Yasemin ile “Ooo
Aşk-ı Memnuculuk” diyordum ki lafı ağzımdan aldın. Olsun hayatım al, sana
almalar yaraşır! Sen Koray Sargın'sın aptallık etmezsin, seni seviyorum! Ancak bu
bölümde beni en az Koray kadar güldüren bir isim vardı, o da Sinan. Koray
taklidi başta olmak üzere, genel olarak verdiği tepkiler yüzümde bir gülümse
oluşturdu. Bknz. Yasemin’in saçı için dedikleri.
İçime Koray Sargın kaçtı, Ömüüüüüüş! by Sinan
Tramba’nın ortaklığı ne zaman ortaya çıkar da ağzımızın tadı
kaçırılır henüz bilmiyorum. Fakat Tramba aleni bir şekilde Defne’ye olan
ilgisini açık etti. Hadi bakalım, gazamız mübarek olsun! İz’e gelince, sanırım
kendisi şu an pusuda. Defne’nin yanına gelmesini, amacını fark etti
elbette. Göreceğiz bize köstek mi olacak
yoksa şaşırtacak mı? Şaşırtmak demişken beni asıl şaşırtan Sude ve Defne’den
dilediği özür oldu. Sude’ye geldiği günden beri ilk kez bu bölüm birazcık
sempati duymaya başladım, haykırışlarım duyuldu galiba birazcık düzlemeye
başladı. Bakalım yeni açtığı sayfayı temiz tutabilecek mi?
2015 yılının son bölümünü geride bıraktık. Bu yılın
televizyon dünyasına kattığı bana göre en samimi, en "iyi ki" işlerinden biri
oldu Kiralık Aşk. Ömer, Defne, Koray başta olmak üzere bir sürü güzel kahraman
armağan etti bize. Yılın son bölümüne yakışır bir bölüm olduğu fikrindeyim. Bu
gözler daha iyi bölümlerini de gördü ancak son zamanlardaki gidişatı durdurdu.
Kaybedilen ivme içinde ekibin alışma süresini öne sürebiliriz. Barış Hoca ve
ekibine alıştığımı hissediyorum. Gözümüz aydııın! Artık şirket ve evler dışında
sahnelerimiz var. Nur topu gibi sokak sahnelerimiz oldu, devamı gelir umarım. Teknik
açıdan hiçbir bilgim olmasa da sahne geçişlerini bu bölüm oldukça beğendim. Sahneler arasındaki geçişlerde kullanılan
yeni görüntüler farklı bir hava kattı gibi hissettim.
Kapıları kırmak
istediğiniz, final sahnesine gelirseeek… Kiralık Aşk’ın en iyi üç final sahnesi
arasına girerek, kalbimde yerini aldı. Kapının kapanması, son görüntü bence
harika olmuş. Şarkı seçimine gelirsek bombe bombe bombe! Zaten dizide
kullanılan müzikler cuk oturduğu için mest oluyordum ancak o da birkaç bölümdür sekteye uğramıştı. Bu
bölüm sahalara bu açıdan da geri dönüş yaptı. Kısacası, çekenin, yazanın,
oynayanın eline, kalbine sağlık.
Hadi bakalım şimdi işin yoksa hem yeni yıla gir, hem fragman
bekle, hem de bir hafta yeni bölüm bekle! Gerçi fragmanları öyle güzel
kurguluyorlar ki izlerken hem zevkten dört köşe hem de şaşırmaktan ters köşe
oluyoruz. Bu da gelir, bu da geçer kiralıkçı, sen vuslatları seversin, başın
öne eğilmesin! Kolay gelsin, sabır gelsin, su gibi geçsin vakit, öpüyoring!
Not: Geçtiğimiz bölümdeki kırgınlığım geçti gitti,
yüreğinize sağlık!
Not 2: Şarkıyı kim uygun gördü ise gerçekten sonsuz
teşekkürler, aklına, yüreğine, kulağına sağlık!