Kiralık Aşk: Ne kavga bitti, ne de sevda!
"Ömer'i nasıl gaza getiririm madde 1...." by Defne
Tey tey tey! Neymiş efeniim, bekleyen dervişe ne olurmuş. Duyamadım? Muradına erermiş! İçimize oturan öküzler sanırım göç etti, bu bölümde. En azından, hikayenin yeniden başlama noktası, Defne ve Ömer’in arasında farklı bir bağın kurulması kabullenildi, okeylendi. Artık işin farklı boyutundayız. Geçtiğimiz hafta da dediğim gibi haksız rekabet yok ortada. Aşk acısının karanlık kasvetini, tatlı atışmalar aldı. Yani gözünüz aydın, karardı dediğiniz Kiralık Aşk yaz sıcaklığına dönmeye başladı. Haydi  o zaman koşun Sevimler, başlıyoriiing!

Ne seninle, ne sensiz diyebilmek sanırım şu hayatta ki en büyük paradoks. Sevdiğimiz olmadan olmaması mı daha kötü o varken hiç olmaması mı, bilemeyeceğim. Ancak bildiğim bir şey var ki, böyle durumlar çok fazla devam etmiyor, en kısa zamanda bir sonuca bağlanılması icap ediyor. Defne ve Ömer’in de ne kavgaları eksik ne de sevdaları. Birbirlerinin hayatlarında vazgeçilemeyecek kadar önemli yere sahipler. Zaten Defne ve Ömer ayrılığını anlamıyorum, anlayan beri gelsin. Defne, Ömer’in ona güvenmediğini dolayısı ile de sevmediğini düşünüyor. Ömer desen o da "Defne benden bir şeyler saklıyor, demek ki beni sevmiyor" diyor. Ay darallar bastı yine. Neyse güzel şeylere odaklanıyorum hemen.

Ömer İplikçi be! 25 bölümdür inişli çıkışlı bir ilişkimiz vardı seninle. Bazen şu mükemmel olma çabaların, keçi inadın, ani ve fevri çıkışların beni deli etse de bu bölümde, teslim oldum, senin tarafındayım. Dünya üzerindeki hangi erkek  topuklu ayakkabılar hakkında böyle düşünebilir ve yine topuklu ayakkabı üzerinden bir nevi ilan-ı aşk edebilir? Bir adam düşünün ki, “Sivri topuklar üzerinde şahane görünmeyi başarabilen bir kadını rahat ettirmek de biz erkeklerin görevi” diyor. Ay alıcam, asıcam bütün kamuya açık alanlara, herkeslere ibret-i alem olsun. O da yetmedi,“Sivri topuk medeniyetin en güzel buluşlarından biri” dedi! Vallahi adam bunu dedi. Dünya üzerindeki erkeklerin büyük çoğunluğu sivri topuklu ayakkabıyı beğeniyor. Ama siz bizim çektiğimiz acıları nereden bileceksiniz ki? Tabii bir Ömer İplikçi değilseniz. Bilmem anlatabildim mi ama, altını fosforlu kalem ile çiziyorum, adam "topuklu ayakkabı giyinen kadının rahatından ben sorumlu olmalıyım" diyor. Benim için an itibari ile çıta stratosferi geçmiş bulunmakta. 

Evet çok güzel, sağlam kafa, sağlam vücut. Ama siz yanlış anladınız bizi sanırım, Ömer İplikçi’yi Kırkpınar Güreşçisi yapma çabanız neden? Güzelim adamı ne yağlamışsınız, hayvan gibi şey yapmışsınız yani. N’olur böyle vıcık vıcık gezdirmeyin adamı. Ha bir de unutmadan, heykel gibi adam, ona da eyvallah. Yani şehrin merkezine alıp heykelini diksen, millet gelir karşısında oturur saatlerce, hatta hatıra fotoğrafı falan çeker, o derece yani. Ama siz niye bu adamı gerekli gereksiz yerlerde 50 saat soyuyorsunuz? Ayna karşısına çıplak gelip, tişörtünü orada giydirme anı saçmalamalara doyamıyordu. Barış Arduç’u kamuya açık mal haline getirmeyin, yedirtmem!

Vay arkadaş, bütün acılar bütün yükler bu adam üstüne mi kurulur? Drama yine Ömercik’in kapısında, pusu kurmuş bekliyor. Adamı ne hale getirdiniz. Üniversite sınavına girecek ergen gibi kendi kendine tribe girdi, eli ayağı titriyor. Ömer’in üstündeki psikolojik baskıyı görenler el kaldırsın? Herkes, sen yaparsın dedi, ay ne iş koliktir o dedi, tabii afakanlar geldi Ömüş’e. Peki Sinan’a ne demeli? Dünyalar genişi, iş umurunda olmayan Sinan birden batacağız diye diye Ömer’i de strese soktu, adam sıkıntıdan Azer Bülbül’e dönecek diye korkuyorum.

"Defneeeğ, geri dön aşkım çok seviyom seniiiğ" by Ömer İplikçi

Ömer İplikçi yine güzel, yine çiçek ama, fakat, lakin kuru kız denildiğinde Koray’a “Nereden benim oluyormuş” demek ne oluyor? PARDON?! Sen bu kadına elli kere Ömer’in Defne’si de, sonra nereden benim oluyormuş diye millete atarlan. Oldu Ömercim, küresel ısınmayı da durduralım başka ne emrin var? Cık cık, yakışmıyor. Ve son olarak ne olursa olsun o cama yumruk atma sahnesi bana gereksiz geldi. Ne biliyim o da yakışmıyor Ömer İplikçi’ye. Burada yapmak istediğim Ömer’i yüceltmek değil. Sadece bu ani tepkilerin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bir aksiyon isteniliyorsa, farlı şekilde yapılabilir.

O kadar mutluyum ki o kadar olsun. Defne çatur çutur konuşuyor ya sanki benim içimin yağları eriyor. Ömer ve Defne arasında hep bir diyalog eksikliği vardı. Neyse ki bu bölüm biraz daha onu aşabildik, en azından Defne aştı. Laf arasında "soytarısın sen, soytarı" diyen Seda Sayan gibi "manyaksın" dedi. Ama yetmeeez. Neden mi? Çünküsünü hemen hatırlatıyorum. Defne beş kez kapıya doğru hareketleniyor gideceğim diye, Ömer'den "Defne nereye, Defne saçmalama" dışında bir cümle çıkmıyor. Yuh artık, yok artık. Azıcık diyalogdan kimseye zarar gelmez.


Gözünü hırs bürümüş sınava hazırlanan öğrenci (Temsili DEĞİL)

Bir gün Defne’nin kolu birinin elinde kalacak diye korkuyorum. Zaten 3 gramlık kadını, çekiştire çekiştire bitiremediler. Ancak Defne ayakları üstüne sağlam basmayı öğreniyor. Artık herkesin karşısında asistan değil de tasarımcı Defne var. Ömer’in ilham perisinin Defne olduğunu sağır sultan bile biliyor. Ömer’den aldık zaten biz haberi. Ayakkabının kilit noktasının kadının daha önce dokunmayan yerlerine dokunmak olduğunu söylüyor. Defne’nin hiç görmediğimiz yönlerini göreceğiz demektir bu da. Mesela artık daha dobra, aklına geleni söylüyor. “Sen beni dinledin mi?” diyor, “Niye hep senin dediklerini yaşıyoruz?” diyor, ama en tatlısı “Seni toplantıda yiyeceğim” diyor. Şu atışma sahnelerine bayılıyorum, tabii dozunda olduğu müddetçe.

Defne’nin kendine özgü tepkileri ve Ömer’in bunları çaktırmadığı hayranlıkla izlemesi bize harika şekilde yansıyor. Evet, Defne artık konuşuyor ama bazen de bu işi biraz abartıp “Ben kazanacağım” diyor. Defnecim o ne özgüven? İstanbul’a yeni gelmiş, Haydarpaşa merdivenlerinde durup “Seni yenecem İstanbul” tavrına girmeler neden? Tamam, kendini kanıtlamak istiyor ve çok haklı. Çünkü tasarımcı olduğunu duyan Ömer’den tutun da, “senin yetiştirdiğin kız” diyerek Defne’nin adını söylemeye bile tenezzül etmeyen Sinan’a kadar herkes ufak da olsa bir küçümseme durumuna sahip. Son olarak İso’da biraz tepki verince Defne’de özgüven patlaması oldu. Bana sorarsanız, Defne o an Ömer’in onu rakip bile görmediğini düşündü. (Adam olmuş titrek, nereden bilecek adamın çilesini, peh!) Bu nedenle onu kışkırtmaya çalıştı. Yani Ömer’i gaza getirdi evet ama farkında olmadan. Muhtemelen bu titrek el olayını öğrenince, "Yine safoz gibi adamı üzdüm” deyip, yanında olacak ve telafi etmeye çalışacak.

Defne’nin kendini ifade edebilmesine, Ömer’e istediklerini yavaş yavaş da söylemesine çok seviniyorum. Tabii burada önemli olan Defo’yu anasının gözü, fettan olmuş kadın rolüne asla yakınlaştırmamak. Unutmamalıyız ki, Ömer Defne’nin saflığına, doğallığına, kendi gibi olmasına aşık oldu. Gerçi aklını karıştırmak için elbiseyi giydim diyen kalbi ağzında olan kadın nasıl fettan olacaksa, bizdeki de boşuna heyecan. Hem her insan her zaman saf iyi ya da saf kötü olacak diye bir kuralımız da yok. Bu dizi de bize bunu çok kez kanıtladı.

Bu arada fark ettik ki bizim şirketten çıkmayan Ömer, kahvesini başka yerde içiyormuş, meğersem bizim ortak kafe gibi bir şeyimiz varmış. Dizideki esas çifti bütün mekanlarda ayırınca, demek ortaya böyle 3 metre karelik kafeler fırlayabiliyormuş, öğrenmiş olduk. Neyse bir asansör, bir de kahve molası yeri var, hayırlısı! Asansöre gelecek olursak, bence oraya da masa sandalye falan atın, daha çok ekmeğini yiyeceksiniz gibi geliyor çünkü.

Orta Doğu ve Balkanların hatta Okyanus Ötesi’nin en saçma iki sahnesini söylüyorum size, toplanın. İz’in "ben gidiyorum" dediği sahnede Ömer’in "dur bekle" deyip, uçak uçurması ve dünyalar gereksizi bir cümle söylemesi. Yani süreyi doldurmak istiyorsanız, Şükrü Abi’yi, Sadri Usta’yı, Hulusi Dedişi falan gösterin, daha fazla saçmalamayın, rica ediciim. Ve eğer İz bir kere daha "biz İz ile Ömer’iz" derse, 99 kere bayılacağım. Anladık anacım senin adın İz onun ki Ömer, evet sonuna 3. çoğul şahıs eki gelince güzel bir tınısı oluyor. Ama bu da seyirci yahu. Her üç repliğinden biri bu. Peki o kekomanlık nedir, biri bana açıklasın. Utanmasa o elleri gemici düğümü ile bağlayacak. İzcim, el üstüne el olmaz canım hadi naş!

Sinan’a ne oluyor? Sana ne oluyor SİNAN? Bu adam ne ara böyle işine bağlı, dünyalar çalışkanı oldu? Herkeslere boncuk dağıtan, gevşek patron Sinan nereden çıktı? Hem Ömer’in üstüne kocaman bir yük bıraktı hem de yine Defne’yi harcadı. Hayır, herkese oh oh Defne’ye gelince MUŞ! Zaten Sinan’ı anlamak, Koray’ın sıfır beden olması kadar zor. Duygu tahteravallisine binmiş gibi. Hooop ona aşık, hooop başkasına.


Ve karşınızda paylaşılamayan sanatçı Koray Sargııın....

Teşekkur ediyoruum! Ay ben Koriş gibi birine teşekkür etmek istiyorum (bu teşekkürü de öyle okuyunuz lütfen). Senin 180 derece dönüşüne, paylaşılamayan sanatçı olmana sağlık. Sen insanı öldürürsün hem de severken. Yasemin’i yatırdın ezdin anladık, bir de Defne gidiyordu arada. Ucuz kurtuldular neyse ki. Uzun zamandır Koray’ı izlerken ciddi anlamda baymadan izledim. Hele Yasemin’e "gardiyanlık sınavına girip gardiyan olurum" demesine sizi bilemeyeceğim ama ben çılgınlar gibi güldüm. Hayatta öğrenilmesi gereken kurallardan biri de Koray Sargın ile yemeğe çıkmamakmış, bunu da öğrenmiş olduk.Yaseminegeçir.com nedir yahu?!

Burada bir saçmalığa daha değinmek istiyorum. Yasemin Tramba için ayakkabı çalmaya teşebbüs ettiğinde, ufak çapta bir dünya krizi yaşanmıştı. Şimdi Koriş, elini kolunu sallayarak, çizimleri çaldı, utanmadan Ömer’e gösterdi ha bir de ekstra utanma ile Sinan bunlara alıp baktı. Pardon ama nerede bu ETİK anlayışınız, nerede bu devlet? Eyy Ömer İplikçi, gör ve duy bunları! Hani dürüstlük abidesiydiniz? Defne’ye gelince işler yine muş!

Turuncu elbisesinin içinde enerji saçan Yasemin’e gelirsek, bu kadın gittikçe nirvanaya ulaşıyor. Defne ile ne güzel oldular öyle. Ancak hala iş dışında da arkadaş olabildiklerini görmek istiyorum. Ayrıca sıradaki “Ohh be” rahatlayışımız, Yasemin’in ustaca bir manevra ile Derya’yı şutlamasına gelsin. Büyüksün Yasemin Reis!

Neriman’a git gide tahammül edemediğim şu noktada Mine ile eşleşmesi güzel olmuş, daha az antipatik geliyor. Necmi'yi de kurtaralım ama İz ile olan sahnelerde de bir sıkılma oluyor.

İsocum hani biz doğru olursak, yolumuzda doğru olurdu? Sen sanki azıcık birazcık ucundan eğildin bu bölüm. Defne’nin rüzgarını kesmek istemedin ama bu iş sonra patlamaz umuyorum ki. Ay ya da patlarsa da artık bu işi de sen halledersin. Bir başka küçük uyarı başta sana sonra da diğer erkeklere gelsin. Eğer en yakın kadın arkadaşın, başka bir kadını sevmiyorsa, ya da potansiyel düşmanı ise sakın sakın ha sakın o kadına "güzel" deme. İz ile ilgili bir kere daha "güzel bir şey" dersen Defne sana patlayacak, zaten o da farkında, bir de sen yaraya tuz basma :) Ama buna rağmen İSO GİBİ ARKADAŞ DUASI ENTER. Ne güzel bi adam bu ya? Keşke daha çok sahnesi olsa.

Enerjinin yavaş yavaş yerine gelmesine çok sevindim gerçekten. Hele ki Defne ve Ömer’in atışma sahnelerinde gözümde canlandı 24 bölümlük koskoca mazimiz, mutlu oldum. Hikayenin ilerleyişi ile ilgili bir sıkıntı hissetmiyorum. Enerjisi ise eski, sevdiğimiz tadı vermeye dönüş yaptı. Sürekli vıcık vıcık olan Defne ve Ömer’i istemiyorum ama ağır dramaya dönüşmesi de saçmalık olacaktı. Bu arada hızı yerine gelsin derken jetlak da olalım demiyorum. Çünkü bazen öyle alakasız sahnelere öyle hızlı geçiş yaptık ki beynim yandı. Neyse ben yine mutluyum. "Seninle olmuyor, sensiz de yaşanmıyor" diyen çiftimizi ve eski komik dizimizi görmek istedik, sabrettik ve muradımıza erdik. Defne ve Ömer aşkı daha eğlenceli bir hal alacağa benziyor. Hadi yine iyiyiz kiralıkçılar, hepinizi öpüyoriing!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER