Babasının avukatı Goncagül hanım kızımıza tez
vakitte iki iyilikten ikincisini diliyorum. Bitmediler ya. Bitmiyorlar. Örümcek
ağı gibi sarmışlar Dodurga’yı maazallah. Şimdi bizim oraların hatunlarına
bağlayacağım müsaadenizle: Kadın el demiyor, ar demiyor koca adamın peşinden
ayrılmıyor afedersiniz! Hayır dostâne bir muhabbeti, akrabalığı pek tabii
kabullenebiliriz fakat Aytolun’un yeğeni, Gümüştekin’in de kızıysan, bir de
çalar saat gibi hain planlara kurulmuşsan insanın tüyleri diken diken oluyor
doğrusu. Selcan da iyi Selcan’mış bu arada. Adamın gözü Goncagül arıyor sağda
solda, Selcan canım kilimhanede obayı kurtarma derdinde. Neyse, biz yine de
biliriz ki iyiler hep kazanır, hep iyilik kazanır!
Ertuğrul Bey cephesinde ise işler yolunda gibi. O
son sahneden bir şafak söker diyorum ben. Hatta artık bir şafak söksün diyorum.
Bamsı’ya kavuşan alplar ve Ertuğrul Bey gayrı tarih yazsın diye gözümüzü
kulağımızı açtık her hafta bekliyoruz vallahi. Bundan sonrası size kalmış..
Geçtiğimiz hafta Hayme Ana ‘dağlar bizimdir’
dediğinde Tanrı Dağı’ndan Türkmen Dağı’na bütün dağlar titredi demiştim. Hani
atalarımız Orta Asya’dan gelmiş ya.. Tanrı Dağı da orada malumunuz.. ona
atıfla. Efendim, bir okurumuzdan sağlam eleştiri geldi. Aldık kabul ettik.
Osmanlı’yı bilmediğim, seyrettiğimi anlamadığım, olaylardan yanlış yorumlar
çıkardığım, Tanrı Dağı’nı kullanmamam gerektiği.. gibi. Her ne ise. Onlarca
haftadır burada Diriliş yorumluyorum. Öncesinde Yedi Güzel Adam, Hayat Ağacı
gibi dizileri de yorumladım. Hiçbirinde kimseyi ötekileştirecek, birini
diğerinden üstün tutacak bir ifadeye yer vermedim. Bu tutumum buraya has değil,
hayatımda da uygulamaya gayret ettiğim bir davranıştır. Osmanlı’yı satır satır
bildiğim gibi cüretkâr bir iddiada hiç bulunmadım. Bugün tarihçilerin bile
ihtilafa düştüğü konularda “ben biliyorum” demek ölçüsüzlüğün daniskası olur
herhalde. Hiçbir şey bilmesem haddimi bilirim. Ben tarihçi değilim efendim.
Yazarlar kısmında neci olduğum yazar, bakabilirsiniz. Tarihçi değilim ama tarih
konusunda ahkâm kestiğim bir satır bile olduğunu da sanmıyorum. Dedim ya bilmediğimi
konuşmaktan imtina ederim. Burada dizi yorumlarken salt “Ayşe kapıyı açtı,
Ahmet içeri girdi, kız adama baktı” dersem sıkılmaz mısınız? Ben sıkılırım ne
yalan söyleyeyim. Yazarken bir parça çeşitlendirmeye gayretim bundandır.
Okuduğum bir kitabı, sevdiğim bir şiiri, dinlediğim bir türküyü bir köşeye
iliştirmem, işittiğim bir cümlenin zihnimde açtığı yolu burada resmetmeye
çalışmam bu gayretin ürünüdür. Bir cümle sizde bir başka karşılık bulur, bende
başka.. Siz gökyüzüne bakar yıldız görürsünüz, o yıldız size astronomiyi
hatırlatır, bana babamı.. İkimiz de hatta hepimiz de aynı şeye bakıp aynı şeyi
görüp aynı neticeyi çıkaramayabiliriz bazen. Bir kırık düğme eksikliktir
kiminin gözünde. Bir başkasında ölmüş annesinin yeleğidir. Ben hasbıhal ediyoruz
farz ediyorum her hafta. Burada içimi döküp işime gücüme dönüyorum. Dizinin ne
senaristiyim ne de kitlelerin algısını değiştirecek güce sahibim. Ben oradan
onu esinlendim diye okuyan da aynı şeyi
hissetmek durumunda değil elbette..
Öyle işte..
Konuşasım varmış.
Okuduğunuz için, hep okuduğunuz ve beni yalnız
bırakmadığınız için teşekkür ederim. Serdar Bey’e de teşekkür ederim. Bana bir
başka pencereyi araladığı için.. Bir de geleneği bozmayıp bir türkü bırakayım
yine buraya. Obalardan söz edip duruyoruz ya zihnimde o türküyü çağrıştırıyor
hep: Hacel Obası.. Bir Sivas türküsüdür efendim. Çok severim, bugünkü yazıya yârenlik
etsin.
Emek veren herkesin eline sağlık.
Haftaya görüşmek üzere..
Allah’a emanet olunuz..