Hayme Ana’nın askerleriyiz!
Yine yeni bir Diriliş Ertuğrul yorumuyla huzurlarınızdayız. "Beklenen Şafak" etiketiyle yayınlanan bu bölüm, dizinin son haftalardaki en iddialı bölümüydü sanırım.

Şahsım adına hiç sıkılmadığım, açılan her kapıdan “olaylar olaylar” diyebileceğimiz sahnelerin zuhur ettiği dolu dolu bir Diriliş’e tanıklık ettim. Şimdiden emeği geçenlerin eline sağlık olsun..

Ve Bamsı döndü!
Hepimizin dev merak ve heyecan içinde yolunu gözlediği Bamsı Alp, tam da kendine yaraşır bir sahneyle, sıkışan kula yetişen Hızır misali (teşbihte hata olmasın Hızır’ı burada kurtarıcı mealinde kullanıyorum efendim) Kayı’nın ulağına kurulan tuzağın tam ortasına düştü. Öyle bir cenk etti ki... Gözümü kırpmadan seyrettim vallahi. Aksiyon sahnelerinin lezzetli olanı da tadından yenmiyor ne yalan söyleyeyim.

Sıkıcı bir bölüm olmadığını söyledik ama obada zamanın oldukça yavaş ilerlemesi seyirciyi bir parça kızdırıyor olabilir. Ben her sahneden keyif alacak bir malzeme buluyorum o ayrı, ama zaman zaman çevremden de, gelen yorumlardan da okuduğum şu ki, seyircinin zamanın artık azıcık hızlı akması yolunda beklentisi var.

Gelelim Bamsı’nın dönüşü dışında bölümden akılda kalan sahnelere..

Hayme Ana’nın çadırda “toparlanın, gidiyoruz!” kıvamındaki çıkışına vuruldum. Bu bölümün bütün yıldızlı puanları Hayme Ana’ya gitsin. Kendisini az sonra dillendireceğimiz başka sahnelerde de alıp ciğerimize sarmak istediğimiz doğrudur. Konargöçer ruhumuz toparlanıp gitmelerin âşığıdır ezelden. Hâl böyle olunca, demiri kesen emirlere uyup yola düşmelerin hastasıyız efendim. Misal Hayme Ana’nın evladı ben olsa idim hiç “kem küm” etmez bir gecede toplardım yükümü. Neyse.. Şimdi o sahneye dair söyleyeceğim başka bir şey var. O an o çadırda Gündoğdu, Ertuğrul’un yerini söylemesi için Halime Sultan’ı tâbiri câizse fırçalarken Gökçe’ye ne oluyor da durumdan vazife çıkarıp Halime’ye dikleniyor acaba? Şuraya Gökçe yazarkenki surat ifademi görmenizi hiç istemem. Böyle nefret ettirir mi insan kendinden yahu? Ne hırsmış, ne nefretmiş arkadaş! Hayır genç kız dedik, âşık dedik, kaybetmiş dedik anlamaya çalıştık. Yok. İyi niyetten maraz doğuyor efendim, kesin bilgi yayalım. Hayme Ana da, Halime de Gökçe’ye acıyadursun, Gökçe kızımız Kayı’nın içinde bir başka dünya kurup çadır kapılarında istihbaratçılık oynuyor. Ya da ateşle mi demeliyim?

Haftalardır dizime vura vura dövünüp durduğum bir konu vardı: Korkut Bey! Elhamdülillah, Dodurga’nın gören gözü Artuk Bey, Korkut Bey’i bir kenara çekip ona devlet adamı olduğunu hatırlattı. “Ey Türk, titre ve kendine dön!” dedi bir anlamda. Şimdi bunu dedim diye de kızar mısınız acaba? Neyse, buna da az sonra değineceğim. Artuk Bey’den biraz daha söz edeyim istiyorum. Ayberk Pekcan’ın muazzam performansı değil bir paragraf sayfalarca övgüyü hak ediyor nazarımda. Bize ne eksik ne fazla tam bir devlet adamı seyretme keyfini yaşattığı için, sanki önceki hayatında (böyle bir şeye hiç inanmam, kalıbı seviyorum diye kullandım) Artuk Bey’miş hissi uyandırdığı için kendisini yürekten kutlarım. Vazifesi upuzun sürsün dilerim ki bol bol nasiplenelim şahane oyunculuğundan. Artuk Bey de bu bölüm Hayme Ana gibi gönlümün orta yerinden vurdu beni. Devlet için, devletin ve milletin selâmeti, bekâsı adına kim ne adım atıyor ise beni o sahneye yazınız efem. Pek tabii tekinsiz Gümüş efendi misali devlet adına iş yapıyormuş gibi görünüp de koltuk derdine düşmüş olanlardan söz etmiyorum.

Aytolun, Gümüştekin ve Tuğtekin üçlüsünün şer ittifakı yaptığı çadırdan Deli Demir ve Halime Sultan’ın kafeste sorgulanması yolunda bir karar çıktı. Dağ gibi, kara yağız Tuğtekin kardeşimin gidip o iki hain kardeşin planlarına ortak olduğunu gözüm görüyor da gönlüm buna bir türlü inanmak istemiyor. İşte bir kısmı tarih, bir kısmı kurgu bu hikâye, saltanat ve güç hırsının nasıl sefaletle sonuçlanacağını adım adım resmediyor bize.
Bu bölümün en can alıcı kısmı Hayme Ana’nın kafesli çadırın önünde Gümüştekin’in adamlarına kılıç çektiği sahneydi. Hayme Ana haftalardır öyle şaşırttı ki bizi, artık Süleyman Şah rüyasına girip de az biraz ikaz etsin diye duaya oturduk. İkaz etti mi bilmem, ama bu bölüm canıma ciğerime sarmak istediğim, “işte Osmanlı’yı doğuran ana” dediğim dağ gibi bir Hayme Ana seyrettim gururla. Türk töresinde kadının yeri neresidir, İslamlaşan Türk toplumlarında kadın itibar mı kaybetmiştir, örselenmiş midir? İşte cevap oradadır. Cevap Hayme Ana’dır. Cevap Halime Sultan’dır.

Sonraki sayfa--->
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER