Kiralık Aşk: Korkma uzan, tüm renklerim parmaklarının ucunda...
29 Ağustos 2015
Yazdıklarımın ağırlıkla Ömer’in iç ve dış sesleri üzerinden ilerliyor olması beni biraz üzmüyor da değil aslında. Deli gönlüm Defne’yi de gördüğünden duyduğundan bir perde daha derinden “görmek”, “duymak” istiyor. Ama biliyorum, ve izledikçe de anlıyorum ki, hem olayların hem de Defne’nin ruhunun örgüsü gereği, bunun biraz daha zamanı var. Defne aşkla, yaşayarak hatta uzaktan görerek bile tanışabilmiş değil; ona bunu tattırmış kimse olmadığı gibi, annesiyle babasının terk ettiği yuvaya da uğramamış bir cevher onun için aşk. Ömer’de bizim gördüklerimizi o henüz kimsede tatmış hatta görmüş bile olmadığı için afallıyor, aşktan yana ne isteyebileceğini, ne hayal edebileceğini bilmiyor dahi aslında. Bir bakıma bütün hayatı boyunca renk körü olup, kırmızıyı, maviyi, yeşili yeni yeni görmeye başlayan bir kız çocuğu Defne.
Ömer’deki renklerin, kendi içindeki eksikleri tamamlayacak kızılların, mavilerin; parmağının küçük bir hareketiyle nasıl uzanıp tutabileceğinin farkında değil. Diğer yandan içten içe düşünmeden edemediği, içgüdüsel olarak Ömer’de çekilip kaldığı şeyleri ise hayal etmeye korkuyor; çünkü genel geçer öğretileri ona “Ömer’e denk gelemeyeceğini”, vicdanı ise yaptıklarından dolayı “Ömer’i hak etmediğini” söylemekte. Defne’nin bu bölüm daha net gördüğümüz gibi biraz ittirilmeye ihtiyacı var. Üstelik itiş gücünü bu kez Nihan’da değil, erkek tarafında aramasını da pek sevdim. Çünkü erkek tarafı, Serdar gibisi bile dahil, her zaman düz ve nettir; bir erkek, yüksek ihtimal detaylara daha az takıldığından, odadaki fili her zaman daha kolay görür. Aklı selim kız arkadaş “Peki senin derdin, isteğin ne” sorusuna uzun istişareler içerisinde veya sonucunda -belki- gelebilecekken; bir erkek için bu ilk (pek çok zaman da) tek soru olduğu için; ittirme / kendine getirme departmanında her zaman kız arkadaştan 5-10 adım öndedir. Serdar’ın başına taktığı bere(?)yle gelen aklı selim hallerin onu çıkardığında da (inşallah çıkaracak) gitmediğini görmek isteriz.
İso’nun ise olaya dahiliyetinin başka bir hikayenin yapıtaşı olacağı aşikar gibi. Yasemin’in kendini tekrar etmekten başka bir yere gitmeyen hırslarının esiri plaza kadını statüsünün değişmesi de iyi olacak. Kurtulduğumuzu düşünecek kadar saf değilim, kurtulmayalım da zaten. Yasemin’de iyisiyle kötüsünün çatışmasını göreceğimiz günler yakın gibi, ki bu da izlemeye hayır diyeceğim bir hikaye değil asla. İso’yla beraber ikiden üç boyutlu olmaya geçtiğinden beri Yasemin’de süper bir karakter ortaya çıktı. Ama onu “Sana bir çift lafım var, kadın!” sözleriyle utancın dibine batırdıktan sonra kovan Ömer’in bizi ters köşeye yatırışındaki mükemmellik? Hayır, bize de acıyın sevgili yazar, içimizde Ömer’e daha fazla sevgiyi koyacak yer kalmadı ki!! :)