Stark Hanesi
Şu
dizide Stark’lar kadar kimse çekmedi. Ne bitmez çileleri varmış arkadaş...
Başta baba yok, ana yok, bir akraba hısım yok; çocukların her biri ayrı telden
çalıyor. Öncelikle Sansa Stark’tan başlayalım; çünkü teoride ve pratikte en çok
acıyı kendisi çekti. Hainin kızından kralın nişanlısına, ölü kralın eski
nişanlısından, kralın katil zanlısının eşine unvan unvan gezen Sansa, en
sonunda belasını bulmuş olacak ki Ramsay Bolton ile evlendirildi. Zaten Theon
Greyjoy’un psikolojik olarak Reek’e evrimini ustaca manipüle eden Ramsay’in ne
kadar boyu posu devrilesice bir insan olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta kabul
edelim ki Joffrey’den sonra dizinin en çok nefret edilen karakteri kendisi.
Evet, Ramsay gerdek gecesi Sansa’ya tecavüz etti; bunu hepimiz şok içinde
izledik. Ama bu sahneden yola çıkarak asıl konuşmamız gereken konu, dizide git
gide artmakta olan kadına yönelik şiddet ve tecavüz olgusu. Kitapta yer
almadığı halde dizide gördüğümüz bu sahne izleyicileri rahatsız etti. Peki,
amaç gerçekten de izleyici rahatsız edip böyle bir mevzunun ekmeğini yemek
miydi? Game of Thrones gibi büyük prodüksiyonlu ve dünyanın dört bir yanında
milyonlarca insan tarafından takip edilen bir dizinin böyle küçük hamleler
peşinde olduğunu pek sanmıyorum. İnanıyorum ki bu tecavüzün altında Sansa
Stark’ın karakter gelişimine dair bir çok detay yatıyor ve atladığı duvardan
yere çakılıp ölmediyse bu detayları gelecek sezonlarda öğreneceğiz. Gerçi malum
atlama sahnesi bir intihar mıydı, kurtuluş muydu sonrasında pek bir şey
göremedik. Fakat daha fazla Stark ölmesin diye iyimser bir yaklaşım takınıp en
iyi ihtimalle Sansa’nın Theon’u ezip hayatta kalacağına inanıyorum.
Öte
yandan, evin asi çocuğu Arya’nın Braavos’a ulaşması bambaşka bir dünyanın
kapılarını açtı. Zorlu bir öğrenme ve adaptasyon sürecinden geçen Arya’nın tek
başına bunca badire atlatıp ayakta kalması gelecek vadettiğinin en büyük
kanıtı. Jaqen H'ghar sayesinde listesindeki isimleri azaltmaya başaran bitirim
Arya dobra konuşmaları ve korkusuz tavırlarıyla adeta büyümüş de küçülmüş.
Tabii ki sezonun sürprizi çocuk istismarcısı Meryn Trant’ın Arya tarafından
öldürülmeyip bildiğiniz katledilmesi oldu. Açıkçası bu sezon kendisinden
listede olsun olmasın bir intikam cinayeti bekliyordum. Fakat yollarının Meryn
Trant ile kesişmesi ve finalde gördüğümüz o göz oymalı, eziyet etmeli ölüm
sahnesi “Yürü be aslan parçası!” tezahüratlarına sebep oldu. Sansa’nın tecavüze
uğraması dışında izleyicileri rahatsız eden bir başka nokta da Meryn Trant
aracılığıyla diziye dahil edilen pedofili
durumuydu. Her ne kadar böyle rahatsız edici konuların televizyonda
işlenmemesi gerektiğini düşünenler olsa da sonuçta bu dizi bir aile draması değil.
Adamlar gerçek dünyada var olmayan bir sapıklık da yaratmadı. Bol miktarda
kanlı ölümler, tecavüzler, işkenceler, savaşlar, ensest ilişkiler gördüğümüz
Game of Thrones’ta pedofili gerçeğinin de ekrana taşınmasını yadırgamamak
gerekiyor. Neyse ki, Meryn Trant hak ettiğini Arya’nın elinden buldu ve sanırım
bu olay Arya’nın zamanla esaslı bir “assassin”e dönüşmesinde etkili olacak.
Bu sezon
Stark ailesinin sağ kalan erkek evlatları Rickon ve Brandon’dan ciddi ciddi haber
alamadık. Geçtiğimiz sezon duvarın ötesine geçerek “The Children” isimli
toplulukla ve gizemli bir kişilikle tanışan Bran ve Hodor’un neler yaptığını
gelecek sezon bir zahmet öğreniriz diye düşünüyorum. Yoluna Osha ile devam eden
yavrucak Rickon’u da Myrcella gibi gelecek sezon serpilmiş görürsek
şaşırmayalım.
Fahri
Stark’lar kategorisinde kabul edebileceğimiz Jon Snow ve Theon Greyjoy’a ise bu
sezon bir haller oldu. Ramsay tarafından düzenli işkence sonucu kafaları yiyen
ve bambaşka bir insana dönüşen Theon, Sansa ile karşılaşınca yavaştan özünü
hatırladı sanki. Rickon ve Bran’ı öldürmediğini itiraf etmesi, Ramsay’in yatak
arkadaşı Myranda’yı öldürmesi, üzerine de Sansa ile el ele duvardan atlaması
falan “Ya sen hayırdır Theon?” dememize sebep oldu. Umarım Sansa ve Theon böyle
saçma sapan bir şekilde aramızdan ayrılmaz; oysa daha karpuz kesecektik...
Velhasılıkelam,
Lord Kumandan Jon Snow’un uğradığı ihanet sonucu öldürülmesi 5. sezon finaline
dair ardından en çok konuşulacak mevzuydu. Ergenlikten çıkıp aynı babası Ned
Stark gibi cesur ve lider vasıflarına sahip bir adama dönüşen Jon Snow’un
başına ne geldiyse yine aynı babası gibi iyilikten geldi. Sen adeta insanlık
namına hayır işleri yap; Özgür Halk’ı duvarın beri tarafına geçirip onlarca
hayat kurtar; ona yardım et buna yardım et sonra ödülün ihanet olsun, olacak iş
değil. Bu arada hazır Jon Snow’dan bahsederken 8. bölümdeki olağanüstü Ak
Gezenler sahnelerinde imzası bulunan tasarımcı kardeşimiz
Onur Çaylı’ya selam
etmeden geçemeyeceğim. Ak Gezenler’in Özgür Halk’ın kampına saldırmasında tir
tir titremeyen bizden değildir. “Winter is coming” diye diye dilinde tüy biten
Jon Snow’un bu karşılaşmayı yaşaması, bir de Ak Gezen öldürüp şanını yürütmesi
hatırı sayılır biçimde bir etki yarattı. Bu mini Ak Gezenler savaşı, “5. Sezon
da amma tatsız, tutsuz geçiyor.” diyenlere inat gümbür gümbür geldi. Sonuç
olarak, Jon Snow Gece Nöbeti’ndeki kardeşleri tarafından ihanete uğradı ve son
darbeyi kahyası Olly tarafından yiyerek öldürüldü. Bu ölümle beraber Jon Snow
hakkındaki kafa açan teoriler de ortalarda dolanmaya başladı. Hepimiz içten içe
Jon Snow’un hikayesinin burada sonlanmadığını ve Melisandre’nin boşu boşuna
Kara Kale’ye dönmediği düşünsek de
Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin yaratıcı
George R.R. Martin’in
Entertainment Weekly dergisindeki şu sözleri
düşündürüyor:
“Buz ve Ateşin Şarkısı’nda bildiğimiz bir şey varsa o da ölümün
ille de kalıcı olmamasıdır.”