Hayriye
Hanım - Yaprak Dökümü
Ezgi
Çeltek
Uzun süredir yaşadıkları Trabzon’dan ayrılıp
İstanbul’a yerleşen, geleneklerine son derece bağlı bir ailede beş çocuk annesi
bir kadındır Hayriye Hanım. Ailesine, eşine oldukça bağlıdır. Hayatının hiçbir
döneminde kendi emeğiyle para kazanmadığı için paranın kıymetini pek bilmez, bu
yüzden devamlı eşi Ali Rıza Bey’in başının etini yer. Gözü hep yükseklerde olan
Hayriye Hanım, oldukça ihtiraslı ve hırslı bir kadındır. Kızları zengin
adamlarla evlensin, oğlu güzel bir işe girsin hemen müdür olsun, eşine
babasından kalan köşk satılsın çok paraları olsun... Belki de hiçbir zaman
hayal ettiği rahat ve lüks yaşamı elde edemediğinden, hiçbir koşulda
elindekilerle yetinmeyi bilmeyip her daim daha iyisini isteyen bir kadın olmuştur.
Aslında bu kaygılarının temelinde eşine ve çocuklarına olan sevgisi yatmakta,
istiyor ki daha güzel bir hayatları olsun ve çok mutlu yaşasınlar. Fakat
Hayriye Hanım o kadar saf, o kadar bilinçsiz bir kadındır ki, iyi niyetli gibi
gözüken bu ihtiraslarıyla ailecek daha da dibe batmalarına zemin hazırladığının
farkında bile değildir.
Eşi Ali Rıza Bey’le öyle çok büyük bir aşk evliliği
yapmamışlardır. Ali Rıza Bey’in kendisinden önce başka bir kadına gönlünü
kaptırdığını, fakat nihayete ermediğinden bu sevdanın hep bir ukde olarak
kaldığını düşünmektedir. Bu nedenle zaman zaman kıskançlık krizlerine girmiştir
Hayriye Hanım. Gelinleri Ferhunde’nin annesi kendilerini ziyarete geldiğinde
kadının gençliğini ve güzelliğini o kadar kıskanmıştır ki, eşiyle ikisinin aşk
yaşadığına yönelik kabuslar görmüştür geceleri. Kendi yaşamış olduğu büyük
sevgiyi eşinden hiçbir zaman göremediğinden olsa gerek, içinde bir yerlerde hep
bir şüphe yer etmiştir. Ali Rıza Bey’e olan sevgisi kadar saygısı da çok
yücedir aslında; fakat İstanbul’a yerleştikten sonra çalışma hayatında istediği
konuma gelemeyen Ali Rıza Bey, Hayriye Hanım’ın gözünde bir başarısızlık örneği
olmuştur ve yüzünü kara çıkarmıştır. Artık evlerine ekmeği getiren kişi evin
babası Ali Rıza Bey değil, oğulları Şevket’tir ve bundan dolayı Hayriye Hanım
da eşine eskisi kadar hörmet etmemeye başlamıştır. Başlarına ne geldiyse de bu
noktadan sonra gelmiştir zaten...
Çocuklarına karşı ise her zaman fazla korumacı ve
kuralcı olmuştur Hayriye Hanım. Ailenin geleneklerine, evin kurallarına her
koşulda uyum sağlansın ve bu çerçevenin dışına katiyen çıkılmasın istemiştir.
Toplumda yer etmiş bazı kalıplar, Hayriye Hanım için fazlasıyla önemli
olmuştur. Yaşı gelip geçmekte olan en büyük kızı Fikret’in bir an önce
evlenmesini istemiştir örneğin. Tıpkı babası gibi oldukça gururlu ve namuslu
yaşamayı düstur edinmiş olan Fikret, nişanlı olduğu adamın ismi bir yolsuzluk
olayına dahil olunca kendisinden ayrılmış ve bir daha hayatına kimseyi
almamıştır. Hayriye Hanım gurur ve etik kurallar konusunda eşiyle aynı görüşe
sahip olmadığından, bu ayrılığı oldukça yersiz bulmuş ve kızına zaman zaman
baskı yapmıştır. Ortanca kızları Leyla ve Necla’nın okuyup iyi birer meslek
sahibi olmalarını istemiştir. Necla bu başarıyı gösterip iyi bir mimar olmuştur,
fakat Necla üniversiteyi kazanamayıp “ne iş olsa yaparım” mantığıyla bulduğu
işlerde sürünerek de olsa çalışmıştır.
Evlilik konusunda da yüzleri bir türlü
gülmeyen Leyla ve Necla, annelerini hiçbir zaman tam anlamıyla memnun etmeyi
başaramamışlardır. Birick oğlu Şevket ise, askerliği bitip döndükten sonra
bankacılık sınavlarını kazanmış ve iyi bir bankada işe girmiştir. Gönlünü
bankada tanıştığı evli bir kadına, gelecekte kendilerine hayatı zindan edecek
olan Ferhunde’ye kaptırmıştır ve ne olursa olsun onunla evlenmekte kararlıdır.
Hayriye Hanım önceleri bu evliliğe razı gelmese de, Şevket evi terketme
tehdidinde bulununca dayanamayıp eşini ikna etmiştir. Kendisi gibi lüks yaşama
ve ihtiraslarına düşkün olan Ferhunde’yle yıldızları pek barışmamıştır; fakat
son derece kurnaz olan Ferhunde her fırsatta kendisini manipüle etmeyi
başarmış, bunun sonucunda Hayriye Hanım da zaman zaman eşiyle zıtlaşmıştır.
Yönlendirilmeye, aklının çelinmesine çok müsait bir kadındır Hayriye Hanım.
Bunun ceremesini de başta kendisi olmak üzere bütün aile çekmiştir.
Toplam 5 sezon – 174 bölüm süren dizi boyunca, pek çok
noktada hatalı ve hadsiz bulduğum Hayriye Hanım’a tek bir konuda fazlasıyla
saygı duymuşumdur: Aile birliğinin bozulmamasına yönelik çabaları ve ne olursa
olsun çocuklarına her koşulda sahip çıkması. Çoğu zaman beni sinir krizlerine
sokmayı başarmıştır, ama şöyle bir bakınca aslında kadının tek derdi olmuş; o
da evin huzurunun bozulmaması. Ağzından hiç düşürmediği “Aman Ali Rıza Bey,
tadımız kaçmasın.” cümlesini de milletçe hepimizin diline pelesenk etmiştir Hayriye
Hanım. Yıllarca evin dört bir köşesinde elinde kolonyayla, baş ağrısını
geçirmek için kafasına doladığı tülbentiyle dolanıp durmuştur garibim.
Çocuklarına her zaman iyi bir örnek olmayı başaramamıştır belki, ama her
koşulda onların mutlu olmalarını istediği konusunda bizleri hiçbir zaman
şüpheye düşürmemiştir. Zaman zaman kendi annelerimizden,
anneanne/babaannelerimizden de bir şeyler bulmuşuzdur illaki. Belki de bu
yüzden, ne kadar sinir bozucu olursa olsun yine de bir şekilde gözümüze
sempatik gelmeyi başarmıştır. Hayriye Hanım sadece beş çocuğunun değil,
sembolize ettiği “geleneksel Türk annesi” tiplemesiyle hepimizin annesi
olmuştur.