Ustalara
Saygısızlık Kuşağında bu hafta Halit Ziya Uşaklıgil’in
ölümsüz eseri … Yok, pardon, Moda Sahnesi’nin yeni işi Koffi
Kwahule’nin Brasserie eserinden çevirilen Bira Fabrikası’nı
inceleyeceğiz.
Öncelikle
belirteyim ki Moda Sahnesi’nin işlerini ruh olarak severim, hatta
genelleme yapmak gerekirse Kadıköy’ün genel sanat iklimini
seviyorum. Bir derdi olan, ve bu derdi çok süslemeden net bir
şekilde anlatmayı beceren adamlar. Tiyatrocusu, sinemacısı,
müzisyeni çok fark etmiyor. Kısmen Ankara’yı andırıyor hatta.
Bira Fabrikası
da böyle bir oyun. Önemli dertleri olan, Net mesajları olan, ve
onları çok da süsleme gereği duymadan suratınıza çakan.
Dünyada sevmediğiniz hemen her şeyi kafanıza vuran. Hatta biraz
fazla ve gereğinden fazla direkt vuran.
Oyunun sahibi
Koffi Kwahule Afrikalı bir yazar. Doğal olarak da, acının,
politik çürümenin, dünya yönetimine dair sevmediğiniz her ne
varsa onun içinden gelmiş bir yazar. Bu nedenle de , komedi sosuyla
harmanlanmış metin fazlasıyla dik, sert. Bu noktada Moda
Sahnesi’nin tavrına da uygun. Evet her yerde oynanacak bir oyun
değil, ki sanıyorum yönetmen Kemal Aydoğan da Oyun Atölyesinde
oyunu red etmiş. Doğru tercih valla, orayı uymazmış, buraya ise
cuk oturuyor.
Ezgi Coşkun
çevirisi ve Kemal Aydoğan rejisi ile karşımıza çıkan oyun,
çok özetle, spoiler’a çok girmeden, bir dizi iç karışıklık
sonrası bir ülkede iktidarı ele geçiren bir grubun çoktan
boşalmış olan kasaları doldurmak için ülkede çalışır
durumda olan iş yeri olan Bira Fabrikası’nı üretime geçirmek
için işçi sınıfı ve patron sınıfıyla yaşadıkları
üzerinden politik çürümüşlükler, iktidarın yozlaşması,
halka söylenen yalanlar , kapitalizm, işçi sınıfı, erkeklik
üzerine dertlerini sıralıyor komediye bulayarak. Ama söylediğimiz
gibi, güler eğlenirim diye gideceğiniz bir oyun kesinlikle değil.
Metin
Brecht-Dürenmatt çizgisiyle benzeşiyor birçok açıdan. Kısmen,
onların söylediklerini yeni bir sesle, yeni bir vurguyla ve tabii
ki daha çok acı ve öfkeyle bugüne getiriyor. Aslında, enteresan
bir konu bence, son dönemde dikkatimi çeken bütün politik
metinlerin büyük ülkelere ait olmaması. Kıta Avrupa'sının son
iyi politik metinleri 1960’lardan kalma. Acaba bunu 2. Dünya
savaşı sonrası dönemde Avrupa’da birçok sorunun çözüme
kavuşmasıyla açıklamak mümkün mü?
Söyledik ya
metin sert ve çok güçlü mesajlar içeriyor. Ama bu bir şekilde
başka bir sorunu beraberinde getiriyor. Aslında okuduğum
yorumlarda bir çok kişi bunu pozitif bir durum olarak almış, ama
ben bunun bir sorun olduğu konusundayım. Çok kişisel fikrim,
metin biraz fazlaca “ overspoken “ . Evet, Afrika doğumlu ,
oraların sorunlarını 1. Elden tecrübe etmiş bir yazarın
mesajlarını çok net vermesine itirazım yok, ama ben bir
sığamamışlık hissi yaşadım. Metni orijinal dilinden okumadığım
için, Koffi Kwahule mi mesajlarını vermek için Bira Fabrikası
analojisinin içine sığamadı, yoksa Ezgi Coşkun mu söylemek
istediklerini söylemek için Koffi Kwahule’nin dünyasına
sığamadı bilemiyorum. Ama, metin sanki dünyasının
kaldırabileceğinden daha yoğun gibi geldi bana sürekli.
İşin sanat
tarafı tam tadında olmuş zira metin de sanat açısından Moda
Sahnesi’nin minimalist yaklaşımına çok uyuyor. Tek
eleştirebileceğim konu, 2 savaşçının eline kılıç verilmesi.
Bazen anlatılan şey aslında sadece anlatılan şeydir. Afrikalı
bir yazarın, ülkeye el koyan askerlerden kastettiğinin Afrika
stili “ erken kalkan ve yeterince Kalaşnikof’u olan darbe yapar”
dünyası olduğu bence baya görünürken, çevirinin 2 tane eli
kılıçlı savaşçı üzerinden genelleştirmesini ve imgenin
silikleştirilmesini pek de iyi bir fikir olarak görmedim. Reji de
oldukça dinamik , oyunun yapısına uygun. Adet olduğu üzere
burada da yönetmen Kemal Aydoğan. Şahsen rejiyi Hamlet’de biraz
durağan bulmuş – O-ha ! En ufak bir fikrimin olmadığı
konularda nasıl atıp tutuyorum. Adam Kadıköy'de yakalayıp dövse
yeridir- ama korkudan söyleyememiştim. Bu sefer, gayet dinamik
bir saniye kafayı çevirtmeyen bir oyun çıkmış.
Oyuncu
kadrosunda” yüzbaşı ölümü sallamaz rolünde” ülkede
yönetime silah zoruyla gelen bir adamı canlandıran Necip Memili
var . Aslında çizilirken zaten karikatürize olan ve her an sıyırıp
saçma sapan bir hal alacak bir karakteri raydan çıkarmadan,
oldukça dozunda oynamış. Tek problem olarak, oyuna başladığı
karakter tonlamasını zaman zaman ilerleyen dakikalarda sabit
tutamadığını düşünüyorum ama o kadar kusur normaldir. Ve
hatta kulaklarım bana oyun oynuyor da olabilir. Bir de söylemek
lazım ki, saçları kafasındaki 3.5 kilo jöleyle bile her an
savrulacak gibi. Nedir abi sebep, son dizinde saçları kontrolden
çıkıp vücudunu ele geçiren bir adamı mı canlandırıyorsun?
Onur Ünsal
yardımcısı Onbaşı Asalak rolünde gayet iyi. Metin çok öne
çıkmasını sağlamıyor hatta yer yer engelliyor, asıl derdini
daha çok yüzbaşının ağzından anlatmayı tercih ettiği için.
Yine de Onur Ünsal'dan gayet içi dolu , özenli bir karakter
izliyoruz. Tek sıkıntı , kendi adıma zaman zaman tepkilerinden
Hamlet sinyalleri aldım. Çok farklı iki karakterin benzer tepkiler
vermesi bana çok doğru gelmiyor.
Diğer erkek
oyuncu da Schwanzen rolünde Gürsu Gür. Bir yerden hatırlıyorum,
ama nereden hatırladığımı hatırlayamıyorum çok özür
dileyerek. Ama bir ağa dizisinde görmüşümdür mutlaka, zira
bıyığı da hesaba katınca boynuna sarılıp “Anayan ganını
yerde mi goycan oğuuul“ deme hissi uyandırıyor. Schwanzen
rolünde ise gayet iyi, aslında Memili-Ünsal ikilisinden verilen
gülme garantili mesajlar bir tarafa bırakılırsa , oyunun komedi
yükünü sırtladığı kanısındayım.
Oyundaki tek
kadın oyuncu ise Melis Birkan. Açık konuşmak gerekirse çok büyük
bir fanatiği değilim. Ama buraya tam oturmuş. Hem kapitalizmin
yumuşak yüzünü anlatan ikna edici geçişleri hem de verdiği
fotoğraf açısından. Açık konuşalım, pek de yakışıklılığıyla
ünlenmemiş bir grup erkek oyuncu arasında fotoğraf olarak
Yozgatspor’a transfer olmuş Messi görüntüsü veriyor.
Alllaaaah!
Melis Birkan değil mi olm bu? --- Yüzbaşı Ölümü Sallamaz
Sonuç olarak
efem.
Bira Fabrikası bazı ufak defolarına rağmen, iyi yazılmış,
iyi çevrilmiş, iyi oynanmış ve iyi yönetilmiş bir eser. Gidin ,
izleyin. Gerçi Moda Sahnesi ne yapsa gidin, izleyin. Hak ediyorlar.
Dipnot: Sevgili Moda Sahnesi yönetimi… Alkollü içki satış
politikanızı gözden geçirmeniz bu kardeşinizden naçizane bir
tavsiyedir. İyi gelir getiriyor olabilir, ve dahi bizim tiyatroya
gelen insanlar olarak ağzımızla içmeyi bilen eğitimli insanlar
olduğumuzu düşünebilirsiniz. Ama uygulamada öyle olmuyor. Siz
bir düşünün yine.
