Ekranda çok ama çok az dizi var ki sadece izlerken aşırı
mutlu olmakla kalmıyorum, ‘ben bunu yazayım, ben bunu herkese anlatayım, herkes
izleyip bitirmeden rahat etmeyeyim’ diye dolaşıyorum bir süre. Bunların en
başında da nihayet yeni sezonu ile aramıza dönen Fleabag var.
Diziyle ilgili ne kadar heyecanlı olduğumdan bahsetmeden
önce hemen belirtmek isterim ki İngiliz yapımlarına halihazırda bir ilginiz
varsa belki de yazının devamını bile okumadan koşarak Fleabag izlemelisiniz
zira hayatta gördüğüm en İngiliz içeriklerden birisi bu dizi olabilir ve bu
cümle kesinlikle çok ama çok olumlu bir anlamda kullanılmıştır. Hani 2012’de
Londra Olimpiyatları açılış töreninde Harry Potter’dan Beatles’a aklımıza gelen
ne kadar kendilerine ait olmasıyla gurur duydukları şey varsa sıralamışlardı
ya, bu dizi o zamanlar yayınlanmış olsaydı bence düpedüz geçit törenindeki
yerini almalıydı.
Şimdi gelelim ilk sezonu topu topu altı bölüm sürmüş ve
neredeyse 3 yıllık bir aradan sonra nihayet yeni sezonuna kavuştuğumuz BBC
yapımı bu diziyi neden bu kadar sevdiğime. Klişe tabirler kullanmak istemiyorum
ama bir kere çok ama çok net bir kadın dizisi bu. ‘Kadınların daha çok seveceği
pembiş bir dizi’ anlamında asla değil bu söylediğim, yani aslında izlemeden de
tam anlaşılacak bir şey değil ama kadınların daha çok hakkını verebileceğine
inandığım bir gerçekçiliği, dürüstlüğü ve netliği var. Mevzuların o kadar
içindesiniz ki her seferinde ‘Evet ya. Baya bu işte’ gibi tepkiler vermeden
izlemeye devam edemiyorsunuz.
Spoiler vermeyi hiç istemiyorum, herkes ilk izlediğinde
benim yaşadığım etkilenmeyi yaşasın istiyorum bu yüzden dizinin Londra’da
yaşayan genç bir kadının hayatı etrafında geçtiğini söyleyerek pek yüzeysel ama
spoiler’sız bir içerik bilgisi vermek isterim sadece. Bölüm başı yaklaşık 25
dakika zaten, en azından ilk bölümü izleyip devam edip etmeyeceğinize öyle
karar vermenizi dilerim.
Dizinin başrol oyuncusu, aynı zamanda yapımcısı ve senaristi
olan Phoebe Waller-Bridge 2016’dan beri hayatta en hayran olduğum insanlar
listesinde zirvelerde bir yerlerde. Dünyanın bir yerlerinde bu kadar cesur ve
dürüst işler hazırlayan, yaptığı işi severek ve çok çalışarak, süper bir özenle
yaptığı her halinden belli insanların var olduğunu bilmek beni çok ama çok
mutlu ediyor. Bu his bir dizi izlemekten fazlası aslında, hayatın tamamı ile
ilgili bir umutlanma. Sürekli aynı vasat işlere maruz kalıp ‘Ama seyirci bunu
istiyor’ cümlesini her duyduğunuzda acil durum tuşu gibi basabileceğiniz bir dizi
Fleabag. Umarım siz de izlersiniz. İyi seyirler dilerim.