Aralık 2018’de yayınlanan Netflix draması Bird Box’u biraz
geç de olsa izledim. Aslında üzerine yazmayı düşünmüyordum ama
#birdboxchallenge diye gözlerini örtmüş insanların kendilerini yollara
vurdukları videoları ve Netflix’in resmi Twitter hesabından insanları bunu
yapmasınlar diye uyardığını görünce yazmadan duramadım.
Bunun bir Netflix virali olduğunu ve normal şartlarda
kimsenin bunu yapmayacağını düşünen sosyal medya hesapları da gördüm, umarım
öyledir ama bence bu iyimser bir düşünce zira sosyal medyayla geçirdiğimiz son
yıllar sonucu hala ‘İnsanlar bunu yapmaz’ diyebileceğim bir konu kalmadı benim.
İyi ya da kötü, ‘Yok artık, bu yapılamaz’ diye bir mefhum kalmadı bende. Sizde kaldıysa
şanslısınız demektir.
Gelelim filme. Distopik konularda çok başarılı değilimdir,
üzerlerine konuşacak bir uzmanlığım yok, bu yüzden filmin bende uyandırdığı
hislerden bahsedebileceğimi ancak. İzlerken çok gerildiğim anlar oldu, kapalı
ışıkları açmak istememe, çatırdayan kalorifer sesinden gereksiz ürkmeme vesile
olan sahneler de boldu. Tabii ben film izlerken çabuk korkan bir insanım bunun
etkisi olmuş olabilir; buzdolabındaki kuşlardır, kafalarını camlara vurarak,
boyunlarına makas sokarak ölmeye çalışan insanlardır bunlar beni korkuttu. Yine
de filmin inandırıcılığının çok yüksek olduğunu söyleyemeyeceğim. Misal en
basitinden dünya o kadar yanmışken elektrik neden hiç kesilmedi? Isınmaya nasıl
devam ettiler? Beş yıl sonra bile araba kullanan insanlar benzini nereden
buldu? Belki hayatında hiç elektrik kesintisi görmemiş bir izleyici kitlesi
hedeflenmiş olabilir tabii ama düz bir yağmurda bile mumları hazırlayan
insanlarız, bunları sormadan duramayız. Bir tek televizyonların kesilmesi
aklıma yattı zira yağmuru pencereden değil kesilen Digitürk’ten takip eden
biriyim, o kısım inandırıcı geldi.
Bir diğer problem de dünyanın sonunu getirenlerin ne
olduğunu bir türlü anlayamamız oldu. Eve giren ve sonradan evdekileri
öldüreceğini henüz o sırada bilmediğimiz adam bir takım yaratıklar çizdi
kağıtlara, onlar mıymış yani? Beş yıl sonra bile ölmeyenler nasıl ölmemiş, tam
olarak olayları neymiş? Yaratıklar sadece göze mi görünüyor yoksa o sesler de
olayın parçası mı? O karanlıkla ilgili daha fazla bilgimiz olsaydı havada
kalmazdı belki film, bilemiyorum.
Sandra Bullock’un beş sene boyunca yaşadığı tek değişikliğin
saçlarının uzaması, onca perişanlıkta tipinin hiç bozulmaması, çocuklarla
birlikte düştükleri nehirden kurtulmaları da apayrı saçmalıklardı. Filmin
temposu yeteri kadar sarsa bunlara takılmayabilirdik ama sarmadı.
Son olarak güvenli bir bölge kurmuş ve diğer insanları da
kurtaran kör insanlar neden dünyayı o yaratıklardan kurtarabilecek kadar
güçlenmemiş? Yaratıklara yenilme ihtimalleri olmadığına göre bir köşeye
saklanmaları için sebep göremedim açıkçası, varsa da ben anlamadım.
Bütün bu olumsuz cümlelerime rağmen şimdi olsa yine izler
miyim? İzlerim. Sinemada izlesem sinirlenir miydim? Evet sinirlenirdim. Evimin
rahatında, pijamayla, canım sıkılınca telefonla oynayarak, çay kahve doldurarak
izlediğim için memnun olduğum bir film. Bence siz de izleyin.