Geçtiğimiz günlerde insanlık için aşırı küçük ama kendim
için oldukça büyük bir adım attım ve Ufak Tefek Cinayetler izlemeyi tek seferde
bıraktım. Geçtiğimiz sezon Sarmaşık Lisesi’nde yangın olan bölümden beri
niyetinde olduğum ama ‘Ha düzeldi ha düzelecek’ diye bir türlü yapamadığım bu
vazgeçişi Mert Fırat en sevdiğim şiiri okuduğunda bile sevinmediğimi gördükten
hemen sonra nihayet yaptım, biraz buruk ama yine de memnunum.
Böyle olmasını istemezdim ama bir noktadan sonra dalga
geçildiğimi bu kadar çok hissetmeye tahammülüm kalmadı açıkçası. Dizilerde
büyük gerçekçilikler, bir belgesel havası arayan biri değilim ve gerekli hikaye
anlatıldıktan sonra kahramanların uzayda beş çayı içtiğine inanmaya bile
hazırım aslında. Misal İstanbullu Gelin’de Esma Sultan’ın bir kumarhane
baskınında cama sıkışmasına ‘Hiç böyle şey olur mu?’ demeden katıla katıla
güldüm çünkü bölümün akışı bizi buna hazırladı ve gerisini düşünmeden gülmemizi
sağladı.
Ufak Tefek Cinayetler de bir zamanlar böyleydi; Merve Aksak’ın
böğürtlenli cheesecake’i bir cinayet silahı olarak kullanabileceğina havada
karada ikna olmuştuk, Oya Toksöz’ün yersiz saflığına sinirlenip Bade İşçil’in zayıflığına
bilenerek günlerimizi geçiriyorduk. Sonra dizide öyle bir nokta geldi ki,
konuşmalar sadece arka arkaya yazılmış cümlelere döndü ve olaylar yarım saat
öncesiyle bile birbirini tutmamaya başladı. Atlanan zamanlar, gündüzlerin
geceye karışması, herkesin kendi karakterinden bambaşka davranması gibi
detaylandırılabilir konu elbette ama zaten sosyal medyada da bolca konuşulan
bir konu bu, tek tek örneklendirmeyeceğim. O güzelim kıyafetler giyen zengin
kadınlar ve yakışıklı erkeklerin çok sevdiğimiz öyküsü ‘Ben az önce ne izledim?’
diye sorduğumuz bir hikayeye döndü ve mevzu Sarmaşık için bile aşırı saçma bir
hal aldı.
Dinamik ve akıcı bir dizinin bu hale gelmesinin nedenlerini
konunun uzmanları çok daha iyi bilecektir elbette ama sıradan bir son kullanıcı
olarak söylemek isterim ki ‘Her hafta iki saat dizi yazılırsa böyle olur işte’
artık kimseyi tatmin eden bir cevap değil zira kaderleri birbirine benzemeyen
onlarca iki saatlik dizi örneği görüyoruz. Dizi sürelerinin bu kadar uzun
olmasını ben de sevmiyorum ama birincisi mevcut koşullarla da güzel işler
yapılabilir, yapanlar var görüyoruz, ikincisi süresi kısalmış yerli dizilerde
de uğradığımız büyük hüsranlar oldu, demek cevap sadece orada değil.
Bu arada diziyi bıraktım bırakmasına ama aklım Sarmaşık
gençliğinde kaldı, daha doğrusu Sarmaşık karakterlerinin gençlik hallerinde.
Daha önce hiçbir dizide şimdiye bu kadar benzeyen ve elektrikleri bu kadar tutan genç karakterler görmemiştim,
dilerim aynı kadroyla bir devam dizisinin niyetine şimdiden girmişlerdir, hele
de Kerim ve Merve’ninkine.
Ufak Tefek Cinayetler ekibine mutlu bir yayın hayatı,
kendime yeni güzel diziler dilerim. İyi seyirler.