Yine kendimi çok saçma bir şekilde burada buldum. Aslında çok harika bir kitap okumuştum, onunla ilgili bir şeyler yazmam gerek hemen diye boş bir sayfa açtım. Çok da iyi yaptım yapmasına da… Sonra… Sonra işte ilginç olaylar silsilesi tuttu kolumdan bu yazıyı yazdırttı. Ha, hangi müthiş, efsane, inanılmaz kitap olduğunu merak edenler varsa-ki kesinlikle yok- adını yazının sonunda paylaştım (yazıyı okutmak için heyecan yaratma taktiği). Aslında düşününce bu kitaba niyet, bu çifte kısmet bir yazı olması değişik bir detay. Çünkü kitabı düşününce…
Öncelikle diziyi izlemiyorum. Dizinin orjinal versiyonu olan Shameless’ı da izlemedim. Diziyle, karakterlerle ilgili genel bir yorum bekliyorsan bunu yapamayacağım, özür dilerim. Eğer diziyi yermemi, “Uyarlama yapamıyoruz biz.”diye hırsla etrafa saldırmamı bekliyorsan; o da yok. Oyuncu kadrosu gördüğüm kadarıyla -belki haddin mi senin kardeş diyebilirsin-, gerçekten çok iyi. Hepsinin eline, emeğine sağlık deyip esas konumuza geçelim.
Bu yazı zor. Bu çift zor. Anlamak zor. Anlatmak daha da zor. Bu kadar zor olmasa ilgimi çekmezdi belki de. Bela seviyorum ben de, ne yapayım? Mesela eğer Rahmet bad boy olsaydı işimiz çok daha kolay olurdu. Herkes ölüp biterdi “Ayy çok datlu.” diye. Gerçi o da ayrı bir manyak, onu da es geçmeyelim. Ama konu kadın karakter olunca bu cümle çıkamıyor ağızlardan maalesef. Çok daha bel altı, çok daha rencide edici kelimeler çıkıyor. Yargılamak daha kolay çünkü. Çok ilginç değil mi? Aynı davranışı iki farklı cins yapıyor, biri için ölünüp bitiliyor, diğerine türlü türlü hakaretler ediliyor. İyi de neden?
Kusura bakmayın size burda bad boy, good girl hikayesi anlatmayacağım. Bahane bulmak daha kolay olurdu öylesine. “Aşık ama.” derdik, “Sevdiğinden yapıyor.” derdik, “Ölüyoz sana.” derdik. Muhakkak bir açıklama bulurduk. Ama benim size yapacak bir açıklamam yok. Deniz’i olduğu gibi kabul etmenin senin için, kafanda oluşan kalıplar için zor olduğunu biliyorum. Ama bunu başarabileceksen eğer devam edelim. Başaramayacaksan da kızmam sana. Çünkü dediğim gibi bu yolda yerlere serpilmiş papatyalar falan yok. Her yerde dikenli sarmaşıklar var. Ha, o diğer yol işte, onun kız kardeşi. Derin yani. Bembeyaz bir karakter. Dümdüz. Doğru. (P.S: Rahmet adına kararlar alman hoşuma gitmedi Derin. Olduğu gibi kabul falan hani, nerde?) Sıkıcı demeyelim-ki izlemesi sıkıcı gerçekten- ama ütopik derecede beyaz. Ütopyaları sevmem ama ben. Distopyaları severim. Çünkü onlardır daha gerçekçi olan…
Burnu havada, kendini beğenmiş, bencil bla bla bla bla… İçinde ama aslında iyilik var, ama şöyle, böyle diye hafifletici sebepler sunamayacağım sana. Çünkü bize şu ana kadar sunulan kadarıyla böyle bir şey yok. Ha, aşk onu değiştirir mi? Kim bilir? Ama onu olduğu gibi sevdim ben. Sadece ben de değil, Rahmet de. Nefretten doğan aşk… Cık. Klişe. Bu kadar basit bir cümle kurmazdım ben bu ikisine.
Deniz, hayatı boyunca sürekli ilgi görmüş bir kız. Herkes ona hayran olmuş, güzelliğinden etkilenmiş. Onun Rahmet’e ilk ilgisi aslında kantinde kendisini umursamamasıyla başladı. Onu küçük gördü Deniz, kendince aşağıladı ama Rahmet’in dönüp yüzüne bakmaması da delirtti onu. Altı üstü bir hademeydi sonuçta Deniz için o. Yakışıklı olması için beyni olması gereken bir hademe. Kahveyi yere döktü kendisini fark etsin diye. Kendince hem onu aşağıladı hem de aralarındaki sınırı çizdi. “Şşşt hademe!”
Rahmet yine onu umursamadı. Bu ise onu daha da kışkırttı. Tabii Rahmet daha ateşle oynadığının, nasıl bir Reyisle karşı karşıya olduğunun farkında değil. Canını yakmak için bir sürü şey söyledi bahçede. En sonundaysa çöpleri-anlayanlar likeladı-yere boşalttı. Bunların hepsi aynı sessiz çığlıktı aslında. “Beni gör.” Onu görse, diğer herkes gibi ona ilgi gösterse Deniz için olay bitiyordu. “Tamam.” derdi, “O da herkes gibi işte. ”Rahmet bu sefer onu gördü ama. Kendini beğenmiş, bencil, ukala biri olarak gördü. Bu sefer kışkırtma sırası Deniz’e geçti. Ve arkadan o müzik çalmaya başladı: “Seni çöpe atacağım poşete yazık.” Serdar Ortaç keşke görseydi bu sahneyi. Güzel klip olur bu sahneden, değerlendirelim:) Rahmet gibi zeki biri de zaten en güzel mesajı verdi, “Çöpleri topla.” diyen birini “Toplayayım.” deyip çöpe atarak. Takdir ettim. Bir sigara yakacağın ateşe yazık Rahmet.
Sonra Rahmet’i Derinle gördü Deniz. Belki bir hademenin kız kardeşiyle konuşması delirtti onu, belki de onu delirten “bu” hademenin kız kardeşiyle konuşmasıydı. İyi ki de delirtti. Hademe odasında kıstırdı Rahmet’i. Sonra işte ilk defa bir şeye tanık olduk. Sexual tension dediğimiz şey var ya hani- yani kusura bakmayın Türkçeye çevirince çok haram bir kelime çıkıyor ortaya;)- alevler falan, biraz daha dursalar oda yanacaktı. Diru diru… Müjde herhalde eski sevgilisi falan bu Rahmet’in. “Çok daha tehlikeli bir kızdı.” Meydan okumalar, birtakım karşılıklı kışkırtmalar, nasıl gençler güzel mi oralar? “Hayatında gördüğün en tehlikeli kız benim canım.” Çok iddialı uuu. Rahmet’i oyuna da getirmeyi başardı. Göründüğü kadar düz birisi değilmiş demek ki. Kafası çalışıyormuş bu kızın da, ha Rahmet?
“Derin’in kardeşi olmak için çok kötüsün.” Deniz duraksadı. Ben niye duraksadı böyle diye düşünürken onun altından da aslında Derinle öz kardeş olmadıkları çıktı. Deniz karakteri zor derken en çok bahsettiğim şey de bu. Söyledikleri ile bazı hareketleri, mimikleri arasında çok ince farklar oluyor. ”İnsanları ele veren konuşma biçimleridir, ne söyledikleri değil.” Deniz karakterinin özeti…Gerçekten çok zor bir karakter. Melisa Döngel zaten inanılmaz bir oyunculuk çıkarıyor, o ayrı ama gerçekten çok güzel yazılmış bir karakter. İzlemesi heyecan veriyor.
Sahi Rahmet efendi niye kurtardın kızı? Kurtarma şeklin çok hoşuna gidiyor gibiydi. “Bir hademeyle sevgili olduğum duyulacağına okuldan atılmayı tercih ederim.” İşte Rahmet’in bir bakışı var orda da. Üzdü. Bu da yine alt planda hayal kırıklığı dolu. Sen hayırdır Rahmet? Sen bu kızdan nefret etmiyor musun? Neden bir kaldın öyle?
Deniz yumuşamaya başlamıştı aslında biraz Rahmet’e karşı. Tabii yumuşama dediysem de Denizsel yumuşama. Hırçın dalgalar yerini daha sakin dalgalara bırakmıştı. Didişiyorlardı falan ama daha farklıydı yaklaşımı. Daha insancıl.
“Benim masamı silmeyecek misin?” Bu ikilinin birbirlerine bakışı insanı çılgınlıklara sürüklüyor.
Yazı devam ediyor..