Yaşamasanız da olurmuş

Yaşamasanız da olurmuş
Ortalığa fısıltıları salındığından beri merakla beklediğim Yaşamayanlar nihayet ilk 2 bölümüyle yayınlandı. Yoruma geçmeden evvel emeği olan herkesin emeğine sağlık demek istiyorum. Çıkılmak istenen yol fazla yenilikçi ve değişikti. Devrim yaratır nitelikte değildi elbette ama yeni bir soluk olduğu aşikardı. Çıkmaya çalışma cesaretini göstermelerinden ötürü bütün ekibi kutlarım.
 
Gelin görün ki hakkını verebildiklerini pek söyleyemeyeceğim. Bu kadar hevesle beklediğim diziden umduğumu maalesef ki bulamadım. Hem de hiçbir açıdan! Öykü, bir kitapçıya girdiğinizde vampir romanlarının olduğu rafa elinizi şöyle bir sallasanız en az 10’unda bulabileceğiniz sıradan bir öykü-ki artık bulamayabilirsiniz bile öyle sıradan yani. Yine de benim açımdan bunun böyle olmasında hiçbir sakınca yok. Çünkü biz alışkınız aynı hikayelerin yüz on yedi farklı şekilde önümüze servis edilmesine. Ama bir elin değsin bir uğraş be güzel kardeşim. Teknik kısımdan asla anlamam ama anlaşılmayacak gibi olmayan o ses ve görüntü (var olduğu iddia ediliyor ama ben göremedim pek) efektlerinin kötülüğü, repliklerin avamlığı, akşamları dizi izlediğimiz kuşaklarda bile artık el sürmeye tenezzül edilmeyen üstü tozlanmış süslü edebiyatlar… Hapşırttılar beni çokça. Çok yaşayayım bari, sizin aksinize. Ehu ehu.
 
Tamam hikaye sıradan, senaryo ÇOK kötü, karakterlere odaklanayım bari biraz dediğim anda avcı tayfanın yerli yersiz sürekli ağzını bozmasıyla (e be kardeşim tamam mecranda özgürsün biliyoruz ama her repliğin başına-ortasına-sonuna küfrü koyunca özgür olmamışsın sen başka bir şey olmuşsun da ben de bilemedim ne olmuşsun), ilk bölümde son derece saçma bulduğum ve hiçbir çekiciliği olmayan o erotik olması hedeflenmiş ama asla başarılamamış sahneyle, Elçin Sangu’nun “Vampir olcam ben!” diye kasılmaktan cümlelerin yanlış yerlerinde yaptığı vurgularıyla, Kerem Bürsin’in bir türlü olamadığı Dmitry ile, vampir tayfanın sürekli yılan gibi tıs tıs korku salmaya çalışması ama asla başaramamasıyla, güya herkesin ağzına özel yapılan ama ne hikmetse o dişler ağızlarındayken doğru düzgün konuşamayan oyuncularımızla karşı karşıya kaldım... Bana bir gülme geldi ki sormayın. Ve 2018'in İstanbul'unda SÜPER GÜÇ mü?! Ah lütfen ama c’moooonnnn!!!!
 
Karakterlerin isimlerinin yabancı olması ilk başlarda bana pek batmamıştı mesela ama izleyince ve gördüğüm şeylerle birleşince ay ben bir gıcık ol! Dmitry ara sokakta yürüyor ve karede arkasında bir otel tabelası görülüyor adı Heart Break Hotel. Nedendir? Sessiz Karanlık gibi muhteşem özgün(!) bir ismi bulan yazar ekibine (ya da dekorla her kim ilgileniyorsa artık) Gönül Yarası Oteli demek mi zor gelmiştir?  Avcı tayfanın kapüşonluları, efendime söyleyeyim haşırtmanları, şapkaları her şeyleri koca koca amblemli ecnebi markalar. Neden? 
Normalde televizyonda izlediğim dizilerde gözüme takılmayan bu tip ayrıntılar sen gel beni bir rahatsız et! Ha her yerde her tabelada ve isimde Türkçe mi kullanılıyor, İstanbul’un ve bilumum büyükşehirlerimizin halini bilmiyor muyuz ama olsun sebepsizce içim gıcık oldu. Bana da kızarsınız belki muadilleri mevcut da onlar mı kullanmamış sanki diye ama gözümüze gözümüze de sokmak zorunda değillerdi diye düşünüyorum. 


Geliyo musun hiç bizim bu taraflardaki kan bankalarına cnm?
 
Diziye dair beğendiğim tek şey Birkan Sokullu oldu. O kadar doğal oynamıştı ki diğer herkesi izlerken ne kadar yorulduysam Birkan Sokullu’nun Numel’i beni bir o kadar dinlendirdi. Karakterden kaynaklıdır belki bilemiyorum ama çok yumuşak çok tatlı bir aurası vardı. Yağ gibi akıp gitmişti, hiçbir pürüzü yoktu. Keşke diğer oyuncular da en az onun kadar samimi olabilselermiş. Hepsinde bir olmamışlık vardı-ki daha önce oynadıkları dizilerinde veya filmlerinde hepsi beğendiğim, yetenekli bulduğum isimlerdi. O kasıntı hallerini gördükçe hayretlerim şaştı.
 
Anadil ve mekanlar hariç kendimi bir türlü ait hissedemediğim bir evrendi. Vampir hikayesi olduğu için inandırıcı olmasını elbette ki beklemiyordum ama ne bileyim neler neler izledik bu formatta. İnsan artık inanmasa da parçası olabilmek istiyor, ben giremedim bir türlü o dünyaya. İzlerken bir anlam veremediğim, "Ee n'oldu şimdi?" veya "Bu neydi?" diye boş boş bakakaldığım çok an vardı. Anlamaya kısmet 3. bölüme artık. Oldu oldu, olmadı ben yaşamaya devam.
Ki ben uyarlama yapmamızı asla aşağılamayan (hala aşağılamıyorum yanlış olmasın), aksine destek veren “Bizim niye olmasın ki?” diyen biriydim, baştan şöyle bir okuyunca “Az daha yerseydin Aslıhan” diye kendimi tokatlayasım geldi ama ne yapayım çok feci bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Olacaksa güzeli olsun yani öyle değil mi ama? Böyle yavan olacaksa hiç olmasın daha iyi. En azından kötü örnek olmasın…
 
Her şeye rağmen yine de yolunuz tabii ki açık olsun, ne diyebilirim.
 
Sevgiler,
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER