Aşk ve sevgi başka şeyler. İdeali ve isteneni, ikisinin
birlikte harman olmasıdır, o yüzden bir tercih zorunluluğu olsaydı ikisinden
birini seçmek zor. Çünkü birinden biri olmadığında, kimisi kendisini eksik
hisseder. Kimisi aşkı birinci sıraya koyar, kimisineyse sevgi yeter. Bunun
doğrusu yanlışı yok. Zaten o yüzden soru basit gibi dursa da cevabı oldukça
zorlu bir tercih. (Bir de bunun “Sevmek mi? Sevilmek mi?” versiyonu var ki, o
daha da karmaşık bir mesele. Oraya hiç girmiyorum.) Garip’in
Osman’la konuşurken, dolaylı yoldan da Esma’ya aşkını ilan ettiği o güzelim
sahnedeki,“Aşksız evlilik, dağ başında içinde soba
olmayan bir kulübeye benziyor. Kulübenin içini istediğin kadar donat, ama yine
üşüyorsun. Hem kendini tüketiyorsun hem karşındakini.” şeklindeki şahane
tanımına yürekten katılsam da, aşık olmadığı ama sevdiği kişiyle evlenen birini
suçlayamam. Veya evlenmek için ille de delicesine aşık olmak isteyen birini... Sanırım
burada esas mesele, tarafların beklentilerinin denkliği.
Osman sevginin ona yeterli geleceğini, onu tatmin edeceğini
düşündü belki. Belki herkes aşık olmak zorunda değil dedi, belki yaşım geldi
hayatıma yeni bir yön vermeliyim dedi. Daha statik geçen hayatının dengelerini
bozacağını içten içe hissettiği için belki de, aşkı hiç aramadı. Hepsi mümkün,
hepsi onun açısından kabul edilebilir. Ama keşke iş sadece Osman’la, onun
beklentileriyle bitseydi... Veya karşısındaki kişi de aşktan çok sevgiyi ön
plana koyan, bununla yetinmeyi tercih eden biri olsaydı. O zaman bu iş yürürdü.
"Kendimi bu hale bile bile ben soktum, ama gene ben çıkardım baba."
Burcu’yu, aşkı beklenti listesinde birinci sıraya koyduğu
için suçlamıyorum. Çocukluğundan beri sevilme, onaylanma ihtiyacı içinde olan
bir kızın, ikili ilişkisinde sevgiden daha da yoğun bir şeyler beklemesi çok doğal.
İçindeki eksikliği belki böyle doldurmayı istiyordur, hakkıdır. Hem kimse, bir
parçacık et için kasabın paçasına sürtünen ciğerci kedisi misali, beklediği
dozda sevilmediğini düşündüğü bir ilişkide kalmak, bu ilişkide kalıp da aşk dilenmek zorunda değil. Kimse içindeki boşluğunu kapatmasını beklediği ilişki
yüzünden, yüreğinde daha büyük bir boşluk yaratılmasını, daha iyisi veya daha
fazlası beklentisiyle ömrünü tüketmeyi hak etmiyor. Kimse bu kadar değersiz
değil.
Velhasıl bu ilişkinin sonlandığı yer ve zaman, Osman
açısından çok yaralayıcı ve geç olsa da, bu vazgeçiş hayatlarının gidişatı
açısından çok doğru bir hamleydi. Burcu zor ama doğru olanı yaptı. Mevcudun ona yetmeyeceğini anladığı noktada, “Ya
olursa?” diye sonu belli yola girmekten vazgeçmek herkesin harcı değil. Oysa bazı
şeyler nettir; olmaz. O göl maya tutmaz.
Ayrıca konuyla hiç alakası olmasa da, şunu da demeden
geçemeyeceğim. Süreyyacım, bu hafta Gözde konusunda Faruk’a verdiğin tepkileri
geçen hafta vermen gerekiyordu tatlım. Artık mevzu zamanaşımına uğradı,
tepkilerin hükümsüz kaldı. Faruk Bey, siz de Gözde Hanım’la taa Süreyya’nın
kıyameti koparıp da akşamına barıştığı olay gününde imzalanmış olan anlaşmayı eşinize
söylemeyi, bir sonraki tartışmada, tam "bir" ay sonra hatırladığınıza göre, B12
takviyesine ihtiyacınız var demektir. Haydi selametle!