Tiyatro Adam'ın yeni
oyunu İntiharın Genel Provası'nın İzmir'e geleceğini öğrenince ilk iş biletimi
aldım, ikinci olarak da kitaplığıma koşup oyun metnini okudum birkaç kere.
Duşan Kovaçevic'in kalemini Profesyonel ile tanıdıktan sonra Türkçeye çevrilen tüm
oyunlarını edinmiştim birkaç yıl önce, ama okumaya sıra gelememişti oyunu
izleme zamanı yaklaşana dek. Oyun, okurken bile insanı heyecanlandıran,
yerinden kaldırıp evin içinde voltalar attıran, sahnede olabilecekleri hayal
ederken dünyadan uzaklaştırıp bir başka galaksiye ulaştıran güçte. Hem
kendimizi hem de dünyamızı sorgulatan ince eleştiri ve esprileriyle bütün bir
hayatı kuşatabilen, en ciddi meselelerin gülmeceye, gülmecenin doruk noktasının
tragedyaya yakınsadığı, gerçekle hayalin, neşeyle kederin ustaca harmanlandığı
bir metin.
İntihar sözcüğünü
bilen herkesin intihar hakkında düşünmüş olması gerekir bence, aksi olasılığı
düşünemiyorum. Bir insanın bilinçli olarak kendi hayatına son vermesi, pek çok
sebeple insanın dikkatini celbeden bir olgu. Özgürlüğü de savunsa, bir kadere yazgılı
olduğuna da inansa, varoluş kaygıları da duysa insanın kaçamayacağı,
düşünmemeyi seçemeyeceği bir durum bu. İntiharın kostümlü provasını izliyor
olmak zorunlu değil, adı bile geçtiğinde tüm düşünceleri kendi odağına
toplayacak güçte bir eylem intihar.
Oyunda çok sayıda
intihar girişimi ve intihar etmek isteyenlerin çokça sebebi var; hayatın
anlamsızlığından geçim sıkıntısına, varoluşsal buhranlardan devletin bireye
yaptığı baskıya, yalnızlıktan işsizliğe sayısız sebep. Seyirci ya da okur
olarak bunların hepsine hak verebileceğimiz gibi bazılarını diğerlerinden daha
önemli ya da önemsiz görebiliriz. Ama eminim, bunları haklı bulsak bile her
biri için karşı argümanlar geliştirebilir, yani intihardan vazgeçmek ya da
niyeti olanı vazgeçirmek için sebepler de bulabiliriz.
Can sıkıntısı,
keder, aşk acısı, hayat gailesi, tutulmayan sözler, bir türlü bizden yana
dönmeyen çarkı feleğin, yoksulluk, işsizlik, açlık, hırsızlık, bireysel
silahlanma, savaş... İnsanın ölmeye sebep bulması zor değil, ama bunların her
birinin ardında, görülmesi bazen çok zor olsa da, yaşamaya devam etme
motivasyonu da saklı. Şikayetlerimizde haksız değiliz lakin yaşamalıyız. Bunun
en önemli nedeni, oyunda "Sen ölürsen insanlık ölür!" cümlesiyle
belirtiliyor.
Yaşamak bir
kereliğine sahip olduğumuz bir şans ve mutsuzken çoğunlukla unuttuğumuz şey,
başkalarının hayatlarından da geçtiğimiz. Yani kendi hayatımızı sonlandırmayı
düşündüğümüzde, aslında başkalarının hayatlarından da eksiltiyoruz; biz ölünce
insanlık da ölüyor ve buna hakkımız yok.
Tuna nehri üzerindeki köprünün en yüksek yerinde, intihara niyetli bir adam, başına geleceklerden habersiz, sevdiği kadına son sözlerini söylemekte...
Sahnedeki dört
oyuncuyu hepimiz iyi biliyoruz, yüzlerine, oyunculuklarına aşinayız ve
rollerine bürünebileceklerine dair herhangi bir kuşku duymaksızın oturuyoruz
koltuklarımıza. Onlar da bu güvenimizi bir saniye için boşa çıkarmıyorlar. Tüm
oyuncular sahnede birden fazla karaktere can veriyor ve bize başka başka
yönlerini, geçişlerdeki kusursuzlukta ustalıklarını ve gözlerindeki parıltıda
tiyatro aşkını sunuyorlar bizlere.
(Bir hatırlatma: An
itibariyle Kadir Çermik Çukur'da, Fatih Koyunoğlu İstanbullu Gelin'de, Selen Öztürk de Payitaht Abdülhamid'de rol
almaktalar, Erdem
Akakçe'nin yer aldığı Tehlikeli Karım ise geçtiğimiz hafta final yaptı.)
Dekorda Barış
Dinçel'in adını görüyoruz. Bu isim, benim için, bir oyunu izleme kararı vermek
için tek başına yeterli, çünkü Barış Dinçel'in elini değdirdiği her yeri
mucizeye dönüştüren bir dokunuşu var. Dekoru o tasarladıysa eğer, oyunu çeşitli
sebeplerle sevmemiş olsam bile o akşam tiyatrodan mutlu ayrılıyorum çünkü en
azından, sahnenin pek de görünmeyen yerlerindeki ufak detayları inceleyerek ve
o detaylardaki yeni hikâyeleri keşfederek geçirmiş oluyorum zamanımı.
Bu sözlerle ne
kastettiğimi, örneğin TolgShow'un herhangi bir bölümünü izleyerek
de görebilirsiniz, zira sahnede ilk bakışta üç tane, fakat oyun içinde
çoğalabilen sayıda oyun alanları yaratabilen o dekorda da Barış Dinçel'in imzası var.
TolgShow'un ilk bölümlerinden birinde dekorun hiç tahmin etmeyeceğimiz bir
yerinden iki kişilik yatak çıktığında şaşıranlar olmuştu, bense "O dekorda
Barış Dinçel imzası var, olimpik havuz çıksa şaşırmam" diyerek
sürdürmüştüm izlemeyi.
Yönetmen Emrah Eren,
benim heyecanla okuduğum metni, her bir satırını bilmeme rağmen merak ve
heyecanla takip ettiğim bir yorumla koymuş sahneye. Satır aralarındaki
imkânları çok iyi değerlendirmiş ve metinde olmasa da oyunun akışını hiç
bozmayan, durdukları yerde hiç sırıtmayan eklemeler yapmış oyuna, böylece oyunu
daha yerel ve güncel hale getirmeyi başarmış. Bununla, Kovaçevic'in metninin
evrensel olmadığını ya da demode kaldığını söylemiyorum asla. Aksine, yapılan
eklemelerin, oyunun zamanı ve mekânı aşan doğasını vurguladığını söylemek
istiyorum. Pek çok zaman kulağımı tırmalayan, gözüme batan eklemeleri bu oyunda
hiç yadırgamadığımı, kendimden beklemeyeceğim bir coşkuyla karşıladığımı
anlatmaya çalışıyorum.

Rastladığınız yerde
es geçmemeniz, rastlayamıyorsanız yolunuzu düşürmeniz gereken bir oyun
İntiharın Genel Provası. İzledikten
sonra teşekkür etmek için bu sayfaya geri dönersiniz, o zaman devamını da
okursunuz belki, ama şimdi, henüz izlememiş olanlardan özür dileyerek spoiler
içerebilecek birkaç yorumla devam etmek istiyorum bu yazıya.
Yazı devam ediyor..