Berlinale Günlüğü: Willem Dafoe onur ödülünü aldı

Berlinale Günlüğü: Willem Dafoe onur ödülünü aldı
Pazartesi günkü yoğunluktan ve basının pek de ilgi göstermediği programın arından Salı günü de yine oldukça sakin başladı, sanırım hemen herkes Cuma günü gösterilecek olan In den Gängen filmini bekliyor, hazır pek merak uyandıran film yokken de Generation, Forum ve Panaroma gibi merak edilen ancak vakit bulunamadığından gidilemeyen filmlere yöneliyor, fırsat bu fırsat diyerek. Ancak yine de genel izleyicinin ilgisi hava 0 derece civarlarında dolanıyor olsa da gayet yoğun, ancak yine de Pazartesiye kıyasla sakin bir gündü..

 

Joaquin Phoenix tekerlekli sandalyede!
Amerikalı karikatürist John Callahan’ı tanır mısınız bilmem, şahsen ben bugüne dek ne adını duydum de sanını. Ancak ilginç bir hikayesi varmış Callahan’ın, insana ilham veren, hayatın bitmeyebileceğini gösteren ilginç ve acılarla dolu bir hikaye bu. Herkesin acısı kendine, “senin acın onunkinden az” diyecek değilim elbette, ancak Callahan’ı farklı kılan, alkol yüzünden bir kaza geçirip yarı felçli kalması, hayatının sona erdiğini düşündüğü anda, alkole en çok ihtiyaç duyduğu dönemde alkolü bırakamaya çalışması. Acılarını bilmem ancak mücadelesinin kolay olmadığı ortada ve bu mücadeleden kazanan taraf olarak ayrılması da takdiri hak ediyor açıkçası. Filme dönersek, film Callahan’ın hayatını kaza öncesi ve sonrası olarak ikiye bölerek, fiziksel tedavisine değil kendi iç meselelerini çözümlediği içsel tedavisine odaklanarak anlatıyor. Bir amazon filmi olan Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot filminde Callahan’ı Joaquin Phoenix canlandırırken Jonah Hill ve Jack Black de filmde yer alıyor.


Filmin başrolü Hasan Kasmai rolünde Hasan Majuni

Festivalin en eğlendiğim filmi: Khook
Açık konuşmak gerekirse Khook öyle aman aman eğlenceli bir film değil, insan yerlere yatıp gülmüyor, hatta salondakilerin benim kadar gülmediğini söyleyebilirim. Ama bir İran filmi Khook yani Pig’i benim için bu kadar eğlenceli kılan  bir tarafı var, o da dili. Bir İran filmi olmasına karşın kahramanımız Hasan, ya da Hassan hangisini derseniz, Azeri kökenli bir İranlı. Nereden biliyoruz bunu, annesi ile olan konuşmalarından. İngilizce ve Almanca altyazıda her ne kadar Türkçe konuştuklarını söylese de film, “aybalam”ın Azerice olduğunu bilecek kadar Azerbaycan TV izledim çocukluğumda, hep de güldüm eğlendim. Şimdi ise altta “He is a bad guy” yazarken filmdeki teyzenin “Vay köpeğin evladı” sözlerine gülüyorum, salonda anlayan az sayıda kişiden biri olmanın verdiği o garip tatmin duygusu ve Türkiye’deki komediler gibi sözcükler üzerinden ilerleyen bir mizah anlayışı olmasından ötürü. Film hareketli, ilginç bir film, ama fantastik detayları olmasa daha çok sevebilirdim sanırım. Kesinlikle favorim değil, ancak ağır tempolu bir film beklerken bu denli hareketli ve keyifli, bir yandan da derinlik sahibi bir filmle karşılaştığım için memnunum. Türkiye’den neden böyle filmler çıkmıyor diye, her zaman olduğu gibi, içimden geçirdiğimi de ayrıca belirteyim. 

Willem Dafoe Altın Ayı'sının yanına bir de Oscar heykelciği koyabilecek mi göreceğiz...

Willem Dafoe onur ödülünü aldı
Her yıl sinema camiasından bir ismi onurlandıran Berlin Film Festivali’nin bu yılki onur ödülünü Willem Dafoe’nun alacağı daha önceden duyurulmuştu. Dafoe, dün gece düzenlenen The Hunter özel gösteriminin hemen öncesinde sinema dünyasından birçok ünlü ismin de katıldığı naçizane bir törenle ödülünü aldı.  2007’de jüri üyesi olduğu  Berlinale’den onur ödülünü alırken beraber çalıştığı Wes Anderson da ödül töreninde küçük bir konuşma yaptı. Kariyerine 100’den fazla film sığdıran ve şimdi de The Florida Project ile iki kere aday olduğu Oscar Ödülleri’nden ilk defa ödülle ayrılmanın heyecanını yaşayıp yaşamayacağını göreceğiz.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER