Çukur izleyen herkes Mihriban sahnesini bilir. Hatta o kadar çok izlendi, o kadar çok tıklandı ki izlemeyenler bile sahneden haberdar. Erkan Kolçak Köstendil onu ekranda gördüğüm ilk andan (Merhamet) beri takip ettiğim, izlemekten büyük keyif aldığım bir isim. Ulan İstanbul’un ilk bölümündeki Ben Sevdalı Sen Belalı mırıldanmasından sonra ise kalbimde yeri ayrı bir boyuta taşınmıştı. Erkan Kolçak Köstendil gitmiş, 'keka' gelmişti. Sanki tanıdığım, bildiğim biri gelmişti. Diziler, filmler, şarkılar birbirini kovaladı derken bir gün baktık kapıda Vartolu var. Üzerine ne giyse yakışıyor, ne giyse tam uyuyor benim gözümde. Adım adım gelişiyor mu gelişiyor ama Merhamet’de ayağı sakatlandığında futbol aşkıyla yanıp tutuşan genci izlerken hissettiğim hayranlık ile annesini hatırlatan türküde kocaman bedeninin micik kalmasını izlerken hissettiğim hayranlık aynı. İşini iyi yapıyordan öte bir şey var burada, işini seviyor. Ya da şöyle, sevdiği şey işi olmuş.
Salçalı ekmek kadar mutluluk...
Vartolu’nun kim olduğu ilk bölümden planlandı mı yoksa sonradan mı böyle bir yola girildi bilmiyorum ben ilk seçeneği umarak izlemek istiyorum. İlk seçeneği düşündüğümde eksikliğini hissettiğim tek nokta ise Vartolu’nun -aslında Salih’in- İdris ile ilk karşılaştığında minik bir göz kıpırtısı, minik bir mimik değişikliği ile sarsıldığını hissettirmemesi. Masaya iş için oturmuş bir adam vardı, babasını yıllar sonra görmüş bir adam değil. Eğer o sahnede seyircinin biraz olsun işkillenmesi sağlansaydı, şu an Vartolu’nun hikayesi benim için daha derin olacaktı. Olsun… Bu haliyle de yeterince içimi yakıyor.
Annesi gözünün önünde öldürülmüş, oradan oraya sürüklenmiş,
adı bile kendisine layık görülmemiş, başkalarına duyulan öfke ondan çıkartılmış
bir çocuk nasıl büyürse o da öyle büyümüş. Salih olmayı bırakın Sadettin bile
olamamış. Vartolu olmuş.
Tek bir zaafı var, geçmişi… Buna Sadet de dahil. Henüz o
kısım üzeri örtülü duruyor ama elbet ortaya çıkacak. İçten içe Sadet ona destek
olsun istesem de onun gibi birisi her şeyi öğrendikten sonra Vartolu’nun
yanında nasıl duracak bilmiyorum. Belki önce kendisini farklı biri, Salih gibi
gösterir. Öğretmen Salih. Olmak istediği kişi ve olmak zorunda bırakıldığı
arasındaki uçurum gibi.
Salih, Sadettin, Vartolu… Kimsin sen?
Yazı devam ediyor...