Fi Çi Pi serisinin uzun zamandır
beklediğimiz ikinci sezonu Çi, 09 Kasım’da Puhu TV’de yayına girdi. Teoman’ın
aşırılı güzel şarkısı Güzel Bir Gün ile başlayan bölüm ilk anda
kahramanlarımızdan Duru ve Can Manay hariç herkesin perişan olduğunu
düşündürerek başladı.
Berrak denizlerde sevinçle öpüşen
(sonradan öğrendik ki dünya turuna çıkmışlar) Duru ve Can Manay’ın aksine Deniz,
Özge, Bilge, Sadık Murat Kolhan yani tanıdığımız kim varsa derbeder olmuştu.
Deniz sokaklara kusuyor, Bilge’nin beş parası kalmamış, Özge evinden taşınıp
iki ay boyunca uyuyacak kadar depresyonda, Sadık Murat Kolhan tam tersi
aylardır uyumamış. Bölüm ilerledikçe kazın ayağının tam da öyle olmadığını
gördük elbette.
'Hissediyorum, hepsi benim olacak'
Öncelikle söylemek isterim ki
tıpkı geçen sezon olduğu gibi bu bölümle ilgili de en parıltılı bulduğum şey
Serenay Sarıkaya’nın varlığı. Bohem, sanat ahlakına düşkün, şöhret düşmanı
Deniz’in sevgilisi Duru ile şöhret olmak ve piyasayı yönetmek için neler yapmak
gerektiğini adından iyi bilen Can Manay’ın sevgilisi Duru arasındaki farkları
bakışlarından, adımlarından bile hissedebildik adeta, izlemeye doyamadım.
Müzikal seçmelerindeki dans sahnesine bayıldığımı söylemeye gerek bile
duymuyorum zira geçen sezon da dans konusunda kendini epey ispatlamıştı ve bu
sezonda da daha azını beklemiyordum. Duru bebişimiz bu bölümde Can Manay'ın ona açabileceği kapıları gördüğü kadar, ne kadar tehlikeli derecede saplantılı olduğunu da anladı, bakalım ne yapmaya karar verecek?
Çok eskiden rastlaşmaları gerekenlerden
Bölümde en sevindiğim anlardan biri
ise Nehir Erdoğan’ı gördüğümüz sahnelerdi. Her şeyi geride bırakıp Roma’ya giden
Deniz’in tesadüfen tanıştığı bar sahibi Nilay rolünde izlediğimiz Nehir Erdoğan
hem dizinin akışına hem de rolüne çok uymuştu bence, özlemişim onu ekranda
görmeyi, devamı gelsin dilerim. İtalya ve Deniz demişken Mehmet Günsür’e kısa
saç ve İtalya’nın ne kadar yakıştığını söylemeden geçemeyeceğim. Deniz’le
ilgili bir şey demek içinse henüz çok erken, Fi’den beri en ısınamadıklarımın
başında geliyor.
En çok sizi seviyorum desem yeridir
Gelelim minnoşlarım Sadık Murat
Kolhan ve Özge’ye. Bir tanesi depresyonda iki ayda çıkıp magazin spikeri oldu,
diğeri öbürünün boşalttığı eve gidip eşyalarını koklayarak uyumaya çalışıyor. Geçen
sezonun en sevdiğim ikilisi, bu sezon da favorim olmaya aday. Özge’nin karanlık tarafa geçişinin
anlattıkları dizinin ilerleyen bölümleri için çok ipucu verdi diye düşünüyorum,
bir de Sadık’la aralarındaki kavganın çok da uzun sürmeyeceğini. Furkan’ın
babasının Özge’yi bulduğu sahne ise tüm ağırlığıyla oturdu kalbime, yazmak
istemeyeceğim kadar üzüldüm.
Kahramanlarımıza kavuşmak
sevindirdiyse de temposu nispeten düşük bir bölümdü Çi’nin açılışı. Üstüne bir
de ‘Instagram insanların ayarlarını bozdu’, ‘İnsanlar pozitifliğin değil
çirkinliğin peşindeler’ gibi aleni mesaj kaygıları ve Özge’nin sunduğu magazin
programından doğru suratımıza vurulan magazin eleştirisi biraz fazla geldi.
Yine de iyi ki geldiler, hoş geldiler. Yeni bölümde görüşmek üzere iyi seyirler
dilerim.