Ayla: Fedakarlık ve özlem...

Ayla: Fedakarlık ve özlem...
İzleyen herkesin bir diğerine “Mendilsiz gitme!” uyarısı yaptığı, Oscar aday adayı ya da Türkiye’nin Oscar adayı Ayla, herkes gibi beni de ağlattı. Bu durum sürprizsiz bir kurguyla ilerleyen -bana göre- tatsız bir film olduğu gerçeğini değiştirmedi tabii.

Ayla, daha vizyona girmeden çeşitli tartışmaların odağına oturmuştu. Önce Oscar adayımız olmasıyla, sonra senarist Yiğit Güralp’in projeden dışlanmasıyla çokça konuşuldu. Meselenin tarafı olmadığım için Yiğit Güralp ve yapım arasındaki problemle ilgili bir şey söyleyemem fakat filmi de izlemiş olmanın rahatlığıyla ‘Neden Oscar adayımız olmaması gerektiği’ ile ilgili bir şeyler yazabilirim sanırım.

Yönetmenliğini Can Ulkay’ın üstlendiği, senaryosu Yiğit Güralp tarafından yazılan Ayla, Kore Savaşı’na katılan Astsubay Süleyman Dilbirliği ile küçük bir Koreli kız çocuğunun hikayesini anlatıyor. Gençliğini İsmail Hacıoğlu’nun oynadığı Süleyman, ay ışığı altında bulduğu yüzü aya benzediği için adını Ayla koyduğu kız çocuğuyla öyle bir bağ kurar ki; kız artık onu babası bilmektedir. Fakat Süleyman Astsubay’ın görevi bitmiş, dönüş zamanı gelmiştir. Kızını kalbine yükleyip geri döner vatanına. Sevdiği kadın onu beklemekten yorulmuş, başkasıyla nişanlanmıştır. Memleketinden onu çok seven Nimet’le evlenir Süleyman, İstanbul’a taşınırlar. Hayat onlar için bundan sonra İstanbul’da akacaktır.

Zaman tüneline hapsolmuş gibi hissederek izlediğim filmde zerre sürpriz yoktu. Yormayan, sıralı bir akış vardı ki iki saatimi sinema salonunda oturmaya adamışsam zihnimin yorulmasını isterim. Öyle ki Ali’nin öleceğini bile ölüm sahnesinden çok önce anladım. Süleyman’ın mezarı başında akıttığı gözyaşlarının tek bir damlası kalbime akmadı.

Finale doğru ilerleyen kısımda, hikayenin aldığı viraj da o kadar yapay geldi ki bana. Hele sponsorların gösterilmesi için yazılan, çekilen sahneler bütün duyguyu aldı götürdü. Finalde Süleyman’la Ayla’nın kavuşmasına bile odaklanamadım.

Ayla, çok değerli bir hikaye. İçinde iyilik barındırıyor, sevgi barındırıyor. Naif... Hollywood usulü anlatınca o naiflik kaybolmuş. Zaten birçok yerde de olmamış. Daha naif bir anlatım seçilse, kurgu biraz sürpriz barındırsa, savaşın zorlukları karakterlerin gündelik hayatlarına yansısa tadından yenmeyecek bir iş çıkarmış ortaya. Çünkü hikaye enfes! Bu haliyle çok ortada kalmış film.

Karargaha dönüyorsunuz; kendi kendine bir ‘bisiklet’ yapan bir adam var. Hayat o kadar lay lay lom ki, icat yapabiliyor. Hem de kimsenin haberi olmadan? Orada kuş uçmaması gerekmez mi yahu? Ama kahramanımızı kurtarmaya gidiyoruz o icatla, lütfen.

Bir de sürekli hayatı dalgaya alan, zaman zaman ciddileşen Ali’miz var. Ali Atay, uzun zamandır rol aldığı tüm işlerinde yaptığı gibi yine Mecnun’u giyinip gelmiş. Adam 1950’lerde bile Mecnun! Ali Atay’ı Leyla ile Mecnun öncesinde çok severek izlerdim, Leyla ile Mecnun’da da bayılarak izledim ama artık Mecnun’dan arınmanın zamanı gelmedi mi? Bu kadar yetenekli bir adamın ‘Mecnun’ olarak varlık göstermesine üzülüyorum. Haliyle Ali karakterine zerre inanamadım film boyunca, “Leylaaağğğ!” diyecek diye bekledim.

İsmail Hacıoğlu’nu ise çok beğendim! İsmail Hacıoğlu, çok severek izlediğim bir isim değildir aslında. Ama filmin başından sonuna karakterinin içine çekti beni, gönlüne sağlık. Hele ona eşlik eden minik kız çocuğuyla arasındaki sıcaklık, izlenmeye değer. Filmin asıl yıldızı ise Ayla'yı canlandıran Kim Seol. O nasıl bir doğallık öyle!

Gelelim Ayla’nın Oscar yolculuğuna… Yıllardır Oscar törenlerini takip ederim, tüm filmleri izlemeye çalışıp kendimce yorumlar yaparım. Bir Türk filmini kırmızı halıda görmeyi de çok isterim elbet. Fakat o film, bu film midir? Bence değil. 

Nihayetinde Ayla, asla kötü bir film değil; hatta aksine oldukça iyi tasarlanmış, başarılı bir gişe filmi. Fedakarlığı da özlemi de ele alan Ayla, güzel projelendirilmiş, gideceği yere ulaşmış. Çok izlenecek, izlendikçe de sevilecektir. Ama benim hafızamda çok ağlatmasına rağmen -ki böyle duygusal bir hikayeyi komşumun kızı anlatsa gözlerim dolar- kalbime dokunmayan, heyecansız, keyif vermeyen bir iş olarak kalacak. Umarım ben yanılırım ve Oscar gecesinde Ayla’nın adını salonda duyarız. Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık…


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER