Bir Kürk Mantolu Madonna Eleştirisi

Bir Kürk Mantolu Madonna Eleştirisi
“Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?” diye sorar Raif Efendi, ruhunun belki hayatında ilk kez gerçekten şad olduğu bir anda. Sonra kendi kendini yanıtlar; “Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş...”

Kürk Mantolu Madonna da işte aynen bu şekilde mesut eden bir romandır insanı. Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş kadar etkili, hilesiz ve yalındır. Aşkın, isyanın, mutluluğun ve kabullenişin hikâyesini; yetmiş yılı aşkın süredir en dolambaçsız, en içten biçimde, anlamın ve ifadenin en kalbe dokunan haliyle anlatmaktan başka, hemen hemen hiçbir şey yapmamıştır... Failinin asla bulunmadığı hazin bir ölümün elinde bu dünyaya veda eden Sabahattin Ali’nin hikâyesi gibi hazindir Raif efendinin de dünyadan göçüşünün hikâyesi. Ve belki de bu yüzden, manevi bir borç öder gibi öderiz yazara borcumuzu, Kürk Mantolu Madonna’yı yetmiş küsur senedir en çok satanlar raflarından indirmeyerek, seksen küsur baskıda, iki milyon adetten fazla kez satın alarak...

Popüler kültürün düşünülmeden ezberlenmiş kodlarına, karikatürlere, karikatür olmasını arzu edeceğimiz ama ne yazık ki olmayan gerçek gaflara ziyadesiyle mâl olmuş bu hikâyenin, tiyatro sahnesine uğraması için yetmiş seneden fazla zaman geçmiş olması bile şaşırtıcıydı, aslına bakarsak... Bir yanda “Türk edebiyatının kült romanı Kürk Mantolu Madonnna’nın çok beklenen sinema uyarlaması” gündemi aylarca meşgul ededursun, 2017’nin sonlarına doğru başka bir haber çalınır kulağımıza. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna’sı, dünyada ilk kez dijital teknikler kullanılarak tiyatroya taşınıyor; tiyatro perdesinin ardına olan yolculuğu beyaz perdeye olan yolculuğundan bile erken gerçekleşiyordur. 

Tuba Ünsal ve Nisan Ceren Göknel’in "To Be House of Production" ismiyle yapımcılığını üstlendiği, deneyimli tiyatrocu Engin Alkan’ın sahneye uyarlayıp yönettiği Kürk Mantolu Madonna, Ekim ortasında gerçekleşen prömiyerinin akabinde Ekim’in son haftasında Zorlu PSM’de seyirciyle buluştu. Tuba Ünsal’ı aynı zamanda Maria Puder rolünde de izlediğimiz oyunda, Raif Bey'e Alper Saldıran ve Menderes Samancılar, yazar/anlatıcıya ise Sercan Badur hayat verdi. Sadece birkaç temsilden oluşan gösterimlerin biletleri deyimi yerindeyse yok sattı. İşte bu Kürk Mantolu Madonna’yı, o sınırlı sayıdaki, yok satan biletlerden birini satışa çıkışını neredeyse anlık takip etmek suretiyle edinerek, son gününde izleme şansı buldum.   

Türk edebiyatında kült statüsünde bulunan bir romanın tiyatro sahnesine çıkışının da kaçınılmaz olarak ses getirmesi bekleniyordu. Nitekim olumlu ve olumsuz sesleri bir arada getirdi oyun... Bir ihtimal, bu çok seslilik de kaçınılmazdı aslında; herkesin kalbine çok yakın bir yerde duruyordu Kürk Mantolu Madonna ve gücünü diyalogdan çok iç sesten alan bir romanın sahneye uyarlanmış haline temkinle yaklaşan çoktu... 

Önceki gösterimlerden gelen olumsuz eleştirilerin gölgesinde izledim Kürk Mantolu Madonna’yı. Belki de bu yüzden - neredeyse üç saate yakın süresinin getirdiği kaçınılmaz yorgunluğu taşısam da- tahmin ettiğimden daha az negatif hisle dolmuş biçimde salondan ayrıldım. Maria Puder ve Raif Efendi, bir kez daha kalbime dokunmuştu ve yine en çok hüzün doluydum. Bunun ne kadarının oyunun temsilinden, ne kadarının onların benim zaten içimde olan temsilinden kaynaklandığını, belki ancak ana hatları ile değerlendirmeye çalışabilirim.

Kürk Mantolu Madonna, sahneye her bakımdan iddialı bir prodüksiyon olmanın bilinciyle çıkan bir oyun. Bu bilincin, belki haklı ama fazlaca görkemli bir şekilde oyunun tüm benliğine sirayet ettiğini ilk andan itibaren gözlemliyorsunuz. Oyunun bir şarkısı var, Sezen Aksu yapmış. Maria Puder otoportresi Ahmet Güneştekin’in elinden çıkmış. Kostümlerde bizzat Beymen Artistik Direktörü Murat Türkili’nin ve Beymen Collection ekibinin imzası var. Sahne tasarımında platformlar, projeksiyon perdeleri, oyun için özel olarak geliştirilmiş video art görüntüleri, yansıtma, mapping, ses-ışık oyunları gibi en yeni dijital sahneleme tekniklerinden yararlanılmış. Bununla beraber sahne asla üstünüze gelmiyor; neredeyse tümüyle beyaz ağırlıklı dekor ve akışkan geçişler, izleyicinin duygu durumuna fazlaca müdahale etmeden hikâyeye sakince eşlik ediyor. Kaliteli, özenilmiş, dünya standartlarında bir yapım izlediğinize ikna oluyorsunuz.

Fakat bunun yanında - belki bu prodüksiyon gücüne, öykündüğü ve hakkıyla da altından kalktığı yüksek dünya standartlarına eşlik etmek, belki de baskısını üzerinde hissettiği muazzam beklentiyi en gösterişli şekilde karşılamak niyetiyle, bilhassa - aynı iddianın ve coşkunun performanslara da yansıdığını görüyoruz. Zaten görmemeniz de mümkün değil, zira romanın başkahramanlarından dairedeki daktilocu kızlara kadar her bir karakterden, gözden veya kulaktan kaçması imkânsız çağıl çağıl bir coşkunluk, teatrallik akıyor. Her duygu çok büyük, her his çok taşkın, her cümle çok yüksek ve kahramanlarımız sükûnetle ve vakarla karşılamaları gereken şeyleri bile neredeyse dünyanın en mühim, en trajik hadiseleri gibi yaşıyor. 

Kürk Mantolu Madonna hazin bir hikâye, ama insanın damağına ağdalı bir trajedinin keskin zehrini zerk eder gibi değil; ince bir hüznün kekremsi, vakur tadını bırakır gibi dokunan bir hikâye de aynı zamanda... Hatta gücünü, bilhassa bundan alıyor. Sabahattin Ali’nin insanın kalbine dokunan, dillere pelesenk olan o cümlelerinin her biri, kahramanlarının hayata dair isyanlarını, ustalıklı bir sakinlik içinde okuruna sunuyor. Ki belki de o cümlelerin tesiri, en çok buradan geliyor. Sahnedeki Kürk Mantolu Madonna ise, bambaşka bir Kürk Mantolu Madonna. Bunun bilinçli bir artistik seçim olduğunu anlıyorsunuz, her detay size bunu söylüyor. Ve bu seçimin saygı duyulmayı da muhakkak hak ettiğini düşünüyorsunuz; çünkü karşınızda güçlü bir iş var.  Ama tam olarak aynı seçimin size yaşattığı yabancılaşma hissi de damağınızda baki kalıyor... Özellikle oyunun ilk kısmında ve özellikle anlatıcının performansında daha da altı çizili olan bu teatral hava, sizi şaşkınlığa uğratıyor. Senelerdir bildiğiniz hazin bir hikâyenin hüzün yüklü kahramanlarını karşınızda kelimenin her anlamı ile ‘yüksek sesle’ oynarken görmeyi yadırgamamanız, mümkün olmuyor.  
  
Kaynak metnine neredeyse bütünüyle sadık bir oyun Kürk Mantolu Madonna, hikâyenin işlenmeyen, dışarıda bırakılan bir kısmı neredeyse yok gibi. Ancak dış sesten, diyalogdan çok iç sese, iç hesaplaşmaya dayanan bu hikâye, iç sesleri o kadar fazla “dış”a veriyor ki; bir yerden sonra bunun gerekliliğini sorgular hale geliyorsunuz. “Ona küçümser bir şekilde baktım...” demesine gerek olmadığını düşünüyorsunuz, örneğin, çünkü o sahnede atılan küçümser bakışı siz de görebiliyor ve tanıyabiliyorsunuz. 

"Böyle kült bir romanı layığıyla sahnelemek büyük bir sorumluluktu. Dünya standartlarını zorlayan, güçlü bir prodüksiyon olmak zorundaydı. Teklif götürdüğümüz sanat ve iş dünyasındaki herkesten büyük ilgi gördük. Herkes aynı heyecanı hissedip projeyi sahiplendi" diyor, bu prodüksiyonun hayata geçmesinde bizzat en önemli rollerden birine sahip olan Tuba Ünsal. O heyecanı çok güzel hissetmiş olarak kalkıyorsunuz salondaki yerinizden, yaklaşık üç saat sonra... Sadece, biraz fazla altı çizili, biraz fazla yüksek voltta hissetmiş olarak...
 



Yazan: Sabahattin Ali
Uyarlayan ve Yöneten: Engin Alkan
Yapımcı: Tuba Ünsal, Nisan Ceren Göknel
Oyuncular: Tuba Ünsal Menderes Samancılar Alper Saldıran Sercan Badur,Lila Gürmen, Sacide Taşaner, Emrah Altıntoprak, Özge Özel, Basil Abdunnur, Oya Kaptanoğlu ve Kayhan Yıldızoğlu
Dekor ve Işık Tasarım: Cem Yılmazer
Kostüm Tasarım: Beymen Collection"Veda" şarkı, Söz ve Müzik: Sezen Aksu
Dramaturg: Sinem Özlek
Müzik: Aytuğ Yargıç

Video Tasarım: Fatih Yılmaz, Timur Sezgin
Maria Puder Otoportre: Ahmet Güneştekin
Maria Puder’in Şarkısı, Söz: Engin Alkan, Müzik: Schubert “Serenade”


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER