Bir kardeşe sahip olmanın ne demek olduğunu küçükken
pek anlamazdım çünkü hiç anlaşamazdık hatta zaman zaman keşke tek çocuk
olsaydım bencilliğine kapılırdım. Aramızda sadece 1 yaş var ama ben onun hep
ablası oldum, sanırım bu içgüdüsel bir şey. Kardeşim düştüğünde ağlayan ben olurdum,
yaralandığında benim canım yanardı abartısız, beslenme çantasını unuttuğunda
kendi yemeğimi ona verirdim, kendim çok büyükmüşüm gibi teneffüslerde onu
kontrole giderdim falan…
Bütün bunların ne anlama geldiğini yani kardeşliği, onun
benim için ne kadar önemli ve herkesten değerli olduğunu ise 3 yıl önce
yaşadığımız acı bir tecrübeyle anladım. Kaybetme korkusu insanın yüreğine bir
kere düştü mü sonrası çok acayip gelişiyor. Kötü yanı, bu korkuyla
yaşayamazsın, başa çıkmak zorundasın, iyi yanıysa karşındakinin değerini çok
iyi anlıyorsun.
İşte Yen, iki
kardeşin hikayesiyle kalbimden yakaladı beni. Bobbie ve Hench tek başlarına büyüme
mücadelesi veren iki kardeş. Alkolik ve şeker hastası anneleri Maggie’nin eve
pek sık uğradığı söylenemez. Bobbie Tourette Sendromlu (bedensel ve sesli
tiklerin olduğu kalıtımsal bir hastalık) ve belki de bu yüzden ondan sadece 1-2
yaş büyük olan Hench ona abilik yapmak zorunda kalıyor. Belki de sadece
içgüdüsel bir sorumluluk duygusu tıpkı benimki gibi.
Bobbie ve Hench’in hayatları evin salonundan ibaret,
hayata dair pek bir şey bildikleri söylenemez, cinsellik izledikleri pornolarla
sınırlıyken şiddet sadece playstation oyunlarıyla sınırlı kalmıyor. Bir
köpekleri var, adı Taliban. Sevmeyi bilmediklerinden onu da kaderine mahkûm
bırakıyorlar. Hiç sevilmemiş bir çocuk sevmeyi nereden bilecek, öyle değil mi?
Sonra bir gün hayatlarına komşu kızı Jen’in gelmesiyle adeta bir
aydınlanma yaşıyorlar. Aslında dışarıda başka bir “hayat” olduğuyla yüzleşiyorlar.
Bobbie ve Hench öylesine masumlar ki kardeşliğin en
saf halini sergiliyorlar yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen. Ne kadar
sorumsuz bir anne olsa da onun da içinde yaşadığı bir kaos olduğunu gördüğünden
Maggie’ye de kızamıyorsun çünkü onun da yarası aynı; sevgisizlik.
Oyunda beni
en çok etkileyen cümle “Sana dokunmayı bilmiyorum ki” oldu. Aslında tüm mesele
bu. Birbirimize nasıl dokunacağımızı bilmememiz. Aslında dokunabilsek
birbirimizin ruhuna, kalbine değebilsek bir kez her şey bambaşka olacak,
olabilir, inanıyorum.
Bora Akkaş, Neslihan Yeldan, Berker Güven ve İdil
Sivritepe Yen’de oynuyor diyemeyeceğim
zira yaşıyorlar ve yaşatıyorlar sana hikâyeyi. Ben etkileyici pek çok tek
kişilik performans izledim ama karakteri üstüne böylesine giymiş bir ekip
görmedim. Karakterlerine böylesine inandıkları ve bunu bize yaşattıkları için
gönülden tebrik ediyorum hepsini.
Berker Güven Bobbie rolüyle 22. Sadri Alışık Ödülleri
Üstün Akmen Genç Oyuncu Ödülü ile 17.Direklerarası Seyirci Ödülleri Umut Veren
Genç Erkek Oyuncu Ödülünü aldı.
Normalde bir oyun izlediğimde sıcağı sıcağına yazmak isterim
ama bu sefer oyunun etkisinden çıkmak için, sindirebilmek için
biraz zamana ihtiyaç duydum. Aslında söyleyecek daha çok sözüm var ama fazla uzatmak da istemiyorum, sen iyisi mi en kısa zamanda Yen’e biletini al.
Son olarak, izlemeyi çok istediğim ve programımda olan
bu muhteşem oyuna beni davet eden başta Damla Şenbark'a, Craft ekibine
ve tüm tatlılığıyla bize yardımcı olan Cansın Şenel’e teşekkür ederim.
Oyun Künye Bilgileri:
Yazan:
Anna Jordan
Çeviren:
Fatih Gençkal, Zeynep Gültekin
Yöneten:
Çağ Çalışkur
Oyuncular:
Bora Akkaş, Neslihan Yeldan, Berker Güven, İdil Sivritepe
Sahne:
Craft
Unutmuyoruz; tiyatro iyidir, iyileştirir.