Dünya Güzellerim programından beklentimi ilk bölümü
itibariyle kestiğim için düzenli bir izleyicisi olmadım ama 19 Temmuz’da
yayınlanan bölümün bir kısmına denk geldim maalesef ve izlediğim andan beri
kalbime küçük çivilerin batmasına engel olamıyorum.
Konu, Bülent Ersoy ve Banu Alkan’ın
giydikleri markalar. Bülent Ersoy’un çok lüks bir mağazada yaptığı giysi
alışverişi sonrası gidilen yemekte (ki bu alışveriş sırasında Burcu Esmersoy ‘İstese
tüm mağazayı alabilir’ diyerek Bülent Hanım’ın maddi gücüne bir vurgu yapmıştı
ve buna elbette gerek yoktu zira memleketimiz sınırlarında yaşayan kimsenin
bundan bir an bile şüphesi olmadı) Banu Alkan sürekli marka giydiğini iddia
edip her zamanki tavrıyla ‘Şu an dünyanın en şık kadınıyım’ deyince olaylar
gelişti. Ne Banu Alkan’ın ‘bir zamanlar’ çok parası olduğu ancak şu an hiçbir
şeyi olmadığı kaldı, ne çantasının yırtılıp ekibe diktirmesi. Ne ekip normal
odada kalırken Bülent Ersoy’un kral dairesinde kalması kald, ne Banu Alkan’ın
otel terlikleriyle gezmesi. En son Banu Alkan ayakkabısını eline almış
markasını göstermeye çalışırken Bülent Ersoy ‘Bundan bir çift daha
gösteremezsen İstanbul’a geri gönderirim seni’ diyordu ki ekipten biri gelip
olayı soğutmaya çalıştı, olmadı tabii. Üstelik bu sahneleri çatır çatır
yayınlamış bir ekibin çabası elbette zerre inandırıcı görünmedi.
Sahip olunan ya da olunmayan
paradan bahsetmenin, zenginlikle övünmenin, karşıdakinin maddi durumundan
bahsetmenin ayıp olduğu zamanlar vardı ve elbette bunlar çok eski zamanlar
değildi. Dünya ne zaman kimin daha çok parası olduğunu izleyip, parası olmayana
bayramda şeker satan Sezercik olmayı layık görmenin çok eğlenceli olduğuna
karar verdi bilmiyorum ama henüz bunu yapmayanlar da var elbette ve dünyanın
onların yüzü suyu hürmetine döndüğüne hemen hemen eminim. Keşke o sahne hiç
yayınlanmasaydı, bunlara şahit olmasaydık. İyi seyirler dilerim.