Şevkat'in golü
bulduğu sahnelerden birini ikinci bölümde izledik. Mahallede bir kavganın
eşiğinden polis sayesinde döndürülen Şevkat, yoldan geçerken "bak abi sana
kızar" diye sindirilmeye çalışan bir çocuk ve annesine rastlar. Annesi,
"kızarsın, di mi abisi?" cümlesiyle Şevkat'i diyaloga dâhil etmeye
çalışınca olaylar gelişir.
Bereket ki Şevkat
Yerimdar, sıradan görüntüsünün altında incelikli bir karakter saklayan özel bir
adam ve farklılığını da her bir cümlesiyle koyuyor ortaya. Yaramazlık çocukluk
hakkıdır diyor, çocuktur ister diyor, ben kendi yaptıklarıma bakmadan ona edeplilik
taslayamam diyor. Sonra o kocaman adam çömelip çocuğun göz hizasına iniyor ve
derdini soruyor. Annenin çocuğa çıkışma sebebinin maddi imkânsızlık olduğunu
öğrenince de olabilecek en nazik biçimde yardımcı oluyor anneye, çocuğa bununla
ilgili dersini vermeyi de ihmal etmeden.
Ders 1: Bir şeyi
istiyorsan önce onu hak etmelisin.
Ders 2: Bencil
olmamalısın, başkalarını da düşünmelisin.
Ders 3: Gerçek
zenginliğin, bir çocuğun yüzünü güldürebilmekte gizli olduğunu bilmelisin.
Şevkat, didaktik bir
karakter ama bunu insanı rahatsız etmeden, yine kendi üslubunca, duruma
yedirerek yapıyor. Onun üzerine konuşmadığı bir ders de benden olsun bu
noktada: Çocuk annesinin sözünü dinlemiyorsa ve bu bir sorunsa eğer; dışarıdan
birinin çözebileceği, dışsal bir sorun değildir. Anne ile çocuğun özel
meselesidir ve anne bunu kendisi çözmek zorundadır. Yolda karşılaştığınız, hiç
tanımadığınız ve muhtemelen bir kez daha görmeyeceğiniz biri tarafından
çözülemez, çözülmemelidir.
Şevkat'in en büyük
sorunu, dizide ifade edildiği şekliyle, öfke kontrolünün olmaması. Ben bunu, duygusallıktan
kaçmak olarak okuyorum. Onu sert bir karakter haline getiren bütün etmenler,
duygularını saklaması gerektiğini de işlemiş bilinçdışına. Bu nedenle Şevkat,
duygularını harekete geçiren bütün durumları öfkeyle karşılıyor, öfkesinin
ardına gizliyor tüm hislerini. Dolayısıyla da öfkesi kontrol edilemiyor… Bu
yüzden yeri dar geliyor ona, bedeni dar geliyor içinde kopan fırtınalara. Yeni
de dar, toplumun onu hapsettiği sınırlardan taşıyor Şevkat, tüm gücüyle.
Bütün bu özellikleri
onu, çevresinde olup bitene keskin karşılıklar veren, ne yapacağı tahmin
edilemez biri haline getiriyor. Yakın çevresindeki insanlar da bir o kadar
hareketli, hayat dolu ve 'çeşit çeşit' olunca, neşeli ve seyir zevki yüksek
sahneler izliyoruz ardı ardına. Her bir olayın sonunda "uçurmuş herkes"* diyebiliyor ve en çok bundan keyif
alıyoruz. Son bölümde, Esin'i havaalanından yolcu ettiklerinde; şimdi Niko bir
ıslık çalıp uçağı geri döndürse hiç şaşırmam demiştim mesela.
Şevkat'in twitter
profilinde, "Hayatın konusu yoktur" yazıyor. Bu
diziyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik de bu sanırım. Acaba ne olacak
diye değil, acaba bu hafta hangi türden manyaklıklara güleceğiz merakıyla
oturuyorum ekran karşısına ve Cuma akşamları, haftanın bütün tatsızlığı
kahkahalarıma karışıp terk ediyor bedenimi….
*Sezen Aksu, Hadi
Bakalım şarkısından; söz: Aysel Gürel