Kösem Sultan’a dahi aynı bakmıyordu. Gözleri de ruhu gibi buz
kesmişti. Validesine güvenen, sırtını dayayan, o yapmaz diyen tarafı “Murat”
yoktu artık. “Validem” dahi demiyordu keza “Valide” diyordu. Çoktan ayrılmıştı
ondan. Kanatlarının altından çıkmıştı. O kanatların kusurlarını, zaaflarını
görmeye başlamıştı çünkü.
“Ben sizin yolunuzdan çıktım Valide. Bu benim
yolum. Günahıyla sevabıyla sen de herkes gibi bunu böyle kabul edecektin. Madem
edemiyorsun neticelerini katlanacaksın. Siz beni değil kendinizi çıkarttınız
tahta. Kendi saltanatınızı, kendi nizamınızı kurdunuz. Bozacak olan her kim
olursa beni dahi ezdiniz geçtiniz. Beni yok sayıyorsunuz. Sizin devriniz bitti.
Padişah benim.”
Hasta yatağında Kösem Sultan yanına gelmeyip Kasım’ı
yeniçerilere sunmaya gidince bir darbe daha yemiş oldu Sultan Murat. Validesi
artık O’na bakmıyordu bile. Çoktan gömmüştü O’nu toprağa.
“İlk sen
vazgeçtin benden. Yazık bu kadar mı kıymetim yok senin gözünde. Çocukken
beraber has bahçeye giderdik senle hatırlıyor musun? Bir tek beni alırdın
yanına. Sen elinde makas gülleri dererken ben köşede oturur hayran hayran seni
izlerdim. O derdiğin çiçekler, güller soluk kalırdı senin yanında. Havadan,
sudan, güneşten dahi güzeldin. Sanki gökyüzünden insan suretinde yeryüzüne
inmiş bir melek gibiydin benim için. Kimse görmezdi bilmezdi ben senin
kanatlarını da görürdüm. Kardan, kıştan, yağmurdan, fırtınalardan sarıp
sarmalardın beni. Ta ki ben kendi kanatlarımla uçmaya karar verene dek. Anında
kolumu, kanadımı kırdın. Tüylerimi yoldun. O vakit anladım sen beni, evladını
değil gücünü korudun. Benim senin sevgine de merhametine de ihtiyacım yok
bundan böyle sen bir taraf ben bir taraf.”
“Ben
senelerce firavunu kendim bildim bu sebeple kendimle savaştım, kendimle kavga
ettim. Fakat doğru gerçek gün gibi ortada ben Musa’ysam benim firavunum Validem
Kösem Sulan. Zira ben Musa olmayacağım.”
Bergama Kalesi’ni aldı…
Revan Kalesi’ni aldı…
Bağdat’ı dillere destan bir zaferle fethetti…
Yazı devam ediyor..