Ölene Kadar: Olmasaydı sonumuz böyle*

İlk baştaki çizgisini bozmadan devam etseydi, bana göre yıllar geçse bile “Az ama öz ve güzel bir hikaye” izledik diyebilirdim Ölene Kadar için. Ama hem finali, hem de sebepsiz yere içerde yatmış, bir karıncayı bile incitmeyecek, silah kullanmasını bile bilmeyen adamı belki reyting alır diye, mafyanın içine sokup katil yapmak hiç olmadı. Benim için en büyük hayal kırıklığı, baştaki anlattıkları hikayeden vazgeçip, çok uç noktalara gitmeleriyle oldu. Diğeri de, mutsuz finaliyle elbette.
13 bölümün neredeyse yarısı kadar, sezon finali tadında bölümler izledik. Teknik açıdan sıkıntılar yok mu, elbette vardı. Flashback verilecek diye yarıda kesilen sahneler, Dağhan’ın pat orda pat burada olması vs gibi birçok şey vardı. Ama yine de, senaryonun akıcılığı bunları görmezden gelmeme neden olmuştu. Az önce dediğim gibi, normal bölümler o kadar güzel, tatmin edici ve heyecanlıydı ki, en kötü ve en sıkıcı bölümün final bölümü olması, hayrete düşürdü beni.

Finali izlerken bir müddet, “Acaba ekibin finalden haberi yoktu da, final bölümü yazılamadı mı?” diye düşünüp durdum. Sonra anladım ki; hayır final için bir bölüm yazılmış. Oldum olası nefret ederim mutsuz sonlardan. Bana en efsane, en şahane dizi ya da filmi izletin sonu mutsuz bitsin anında sinir tepeme fırlar. Hayat yeteri kadar yorucu, dizi süreleri yeterince uzun ve entrikalı. E mutlu sonu hak etmiyor mu izleyici? 13.bölümde doğru düzgün hiçbir şey açığa çıkmadı. Bu zamana kadar izlediğim en kötü finaller listesinde, İffet, Kara Para Aşk, Suskunlar’ın –aklıma şimdilik bunlar geldi- üstüne basıp, başı çeker net!

Küçük Ender, babasının kim olduğunu öğrenmedi. Yılmaz işlediği cinayetlerin cezasını, çekmedi. Şahika, Ender’in aslında Gürcü Zerdan’ın oğlu olduğunu, Asuman’ın babasının ölümüne neden olduğunu bilmedi. Beril çocuğu kim görmedi. İlk bölümde 11 yıl sebepsizce içerde yatmış olan Dağhan, finalde Ender’i öldürerek, katil oldu. Üstüne de Gürcü Zerdan tarafından vurularak, Selvi’nin kollarında can verdi. Tüm bunların hepsinin, birkaç flashbackle cevabı pekâlâ verilebilir, gereksiz bir şekilde mutsuz son olacaksa bile, diğer taşlar yerine oturabilirdi.

Dizinin finali böyle oldu ama, benim aklımdaki finalde Dağhan ve Selvi muhakkak kavuşurdu. Hayal ettiğim tabloda Selvi hamile olur, yanlarında da Dağhan’ın oğlu Ender olurdu. Balıkçı Mehmet’le Şahika’ya shiplediğim için de, onların nikah sahnesini görürdük. Ve ben olsam Muzaffer Bey’i öldürmez, Ender’in onun oğlu olmadığını öğrendiğinde, Asuman’ın beş parasız, Tekin Zerdan’ın onu umursamadığı, yokluğa düşme macerasını görmek isterdim. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, izlemesi en keyifli, dizi devam etse fenomen olabilecek kötü adamlardan biriydi Tekin Zerdan. Mesut Akusta’ya da kocaman bir alkış!

Benim finalimde Yılmaz, Ender, Fahri de parmakların ardında, Beril de akıl hastanesinin birinde olurdu. Ama Yılmaz’a kıyamadığım bir taraf olduğu için, -Dağhan’ın babasının cinayeti dışında neredeyse her şeyi kardeşi için, o yaşasın diye yaptı- o yüzden, finalde Ayşe’yle bir mutlu son da yazabilirdim. Her şeyden önemlisi, Dağhan’ın, hukuk yollarıyla herkesin cezasını çekmesine neden olmasını beklerdim. Böyle üzerinde eğreti duran mafyacılık işleriyle değil. Her neyse, kısacası, benim Ölene Kadar finalimde, gerçekten kötüler cezasını çeker, iyiler de sonsuza dek mutlu yaşarlardı.

Birinci bölümden itibaren emeği geçen herkese, reji ekibi ve senaristlere, bizi canlandırdıkları karakterlerin hepsine inandıran oyunculara teşekkürlerimle…

*Başlık: Yusuf Hayaloğlu'na ait, "Yüreğim Kanıyor" adlı şiirden alıntılanmıştır.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER