Hayat Şarkısı, yazıyla tanıştığım bir iş değil. Hayat
Şarkısı, RaniniTv’de yazdığım ilk dizi de değil. Fakat Hayat Şarkısı, nasıl
yaptığını hala anlayamadığım bir şekilde bir anda geldi girdi gönlüme. Öyle haftalar
sonra, dizi tutunca kurulmadı gönül bağımız. İlk bölümde bir yolculuğa
başladık, beşinci bölümde kalbimin en derininde soluklanmaya başlamıştı bile.
Salı gününe veda ettiğimizde yaşadığım hüznü, yeniden Salı
gününe döndüğümüzde yaşadığım coşkuyu anlatmama kelimeler yetmez. Bunlar zaten
haftalardır yazdıklarımı okuyanlar için sürpriz olacak şeyler de değil. Bir gün
ekranda ‘final’ yazısını göreceğiz ve o günden sonra bile kalbimin bir köşesi
Hayat Şarkısı’na ait kalacak. Kuşkusuz…
Hayat Şarkısı, Kara Yazı için gününden olduğunda Kara Yazı’ya
dair hiçbir kötü his beslemedim. Aksine geçtim, ilk bölümü izledim. Sevseydim,
izlemeye devam edecektim. İlk bölümden sonra içime bir şeyler oturdu.
Kara Yazı, iyi bir iş olsa kanalın politikasına da laf etmezdim fakat o
bölümü izledikten sonra Hayat Şarkısı’nın yerinden olmasına nasıl göz yumuldu;
inanın anlamadım. Zira Kara Yazı’nın ilk bölümüyle Hayat Şarkısı’nı kıyaslamak
da düpedüz Hayat Şarkısı’na haksızlık yapmaktır.
Ben sadece seyirciyim; işin stratejisinden, tekniğinden
anlamam. Ama ben bile oturduğum yerden aradaki farkı görebiliyorken kanal
yöneticilerinin bunu görememesi ilginç değil mi? Her mesleğin stratejisi
farklıdır. Fakat uzmanı olduğunuz konuda stratejileri belirlemek de dünyanın en
zor şeyi değildir. Çünkü siz o işin uzmanısınız, siz o işte yetkin olduğunuz için
o görevdesinizdir. Yanılma payı yok mudur? Elbette vardır. Ama el insaf, karşınızda da yedi düvele meydan okuyan EDHO ve bir anda Salı gününe güçlü bir giriş yapan Anne'ye ve Survivor'a haftalarca direnen bir dizi vardı; yerlerde sürünen değil.
Bu durum “Kahve köpüksüz mü oldu? Dur yeniden yapayım.” şeklinde
tanımlanabilecek kadar basit bir durum da değil tabii. Hayat Şarkısı ekibine
yapılan büyük bir ayıp var. Fakat o kadar tatlı bir ekipler ki, hiçbir şey
olmamış gibi işlerini yapmaya devam ediyorlar. Birinde bile kırgınlık, sitem
içeren bir şeye denk gelmedim. Güle oynaya Pazar’a taşındılar, şimdi güle
oynaya geri dönüyorlar.
Evet, Hayat Şarkısı’nı güçlü bir bağla seviyorum. Ama iki
yılı aşkın süredir Ranini’nin çatısı altında yazıyorum ve her bir sözünden bir şey kapmaya çalışıyorum. Mesela duygusal bakmayıp, televizyonun bir ticaret
olduğunun farkına varmayı ondan öğrendim. Hayat Şarkısı kazandırmasa,
buraya kadar gelemese çok üzülürdüm ama anlardım. Derdim ki; “O setler parasız
nasıl dönecek?” Fakat şimdi iki kat üzgünüm.
Üşenmedim, Hayat Şarkısı’nın Salı gününe veda ettiği 47. bölümün
reytinglerine uzandım. O hafta Kanal D’de yayında olan 6 dizinin 20+ABC1
reytinglerinin oranını aldım. Çıkan sonuç: 5.14. Hayat Şarkısı o hafta 20+ABC1’de
kaç aldı? 5.62. Hatta 20+ABC1'de Hayat Şarkısı'ndan yüksek tek oranın sahibi de Vatanım Sensin.
Bakın bu durum, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
olmak.”tan da öte... Sizin haftalık dizi ortalamanız 7-8 bandında olur, 5.62’lik
Hayat Şarkısı’nı yerinden etmenizi anlarım. Fakat bunu anlayamıyorum. Kaçırdığım
bir nokta varsa anlatın, beni ikna edin.
Televizyona hakim olan, olmayan herkesin bildiği bir şey
vardır. “Bir dizi gün değiştirirse, kanal gözden çıkarmıştır.” Siz Hayat
Şarkısı’nın gözden çıkardınız ve bu duruma düşürülmesine, göz göre göre reyting
kaybetmesine engel olmadınız. Bir dizi gün değiştirirse kemik kitlesi dışında
kalan kitle taşınmak istemeyebilir. Hoş 47 haftalık, yorgun Hayat Şarkısı’nın
kemik kitlesi bile Kara Yazı’yı merak edenlerden daha fazlaydı; orası da ayrı.
Hani hep “Yerli dizi, yersiz uzun.” diyoruz ya, sektörün en
büyük problemi bence bu değil. Emek, değersiz bir şey bu sektörde. Ve benim bunu oturduğum yerden hissetmem çok acı. Haftanın 7
gün olduğunun bilincine varıp, ona göre iş sipariş etmek yerine; küfemi
taşırayım mantığı olduğu sürece de değer bulmayacak. Televizyon bir ticaret ama
eldeki iş iyileştirileceğine sırada bekleyenle değiştirildiği sürece hiçbir
şey değişmeyecek, üzgünüm. O da mı olmadı? Nasılsa, yenisi gelecek.
Bu düzen değişir mi, değişmez mi? Böyle devam eder mi, etmez
mi? Bilmiyorum. Yetkili merci de ben değilim zaten. Fakat şu son olayda
yaşadığımız şey, aşırı üzücü. Mesela aynısı, Show TV’nin Bir Deli Sevda’sı için
de geçerli. Diziyi izlemedim, içerikle ilgili bir fikrim yok. Fakat o dizinin
Çarşamba günü tutmayacağı tahmin edilemiyor muydu da oyuncak gibi oynandı? Daha
ilk bölümüyle Pazar gününe alınan, erken final yapacağı bas bas bağırılan bir
diziyi seyirci neden izlesin?
Ekranda iyi işler izlemek istiyorum. Fakat bunun yanında
seyircisi olduğum, olmadığım tüm dizilerin planlamalarının da sağlam
yapılmasını diliyorum. Sezonda bin tane dizi siparişi verdiğinizde seyirci hepsine
koşmuyor.
Biliyor musunuz, Bahar Sürprizi planlarken bir şeyi unuttunuz. Polenler!
Polenler bu sefer alerji yaptı. Neyse ki Hayat Şarkısı ekibi polenlere karşı korunmak adına aşılarını yaptırmış.
Şimdi gönülden dilediğim tek bir şey var; Pazar günü gidilen
misafirliğe eşlik etmeyen seyircinin geri dönmesi. Dönmezlerse de canları sağ
olsun. Zira Hayat Şarkısı, başarısını bir kez daha göstermiştir bu geri dönüşle. Bu saatten sonra 10 reytingin üzerine çıksalar, bu akşamki kadar sevinemem sanırım.
Sözün özü; hoş geliyorlar! Gelsinler, yerleşsinler, dinlensinler;
biz de yola çıktık, geliyoruz…