Evine hoş geldin Hayat Şarkısı!

Evine hoş geldin Hayat Şarkısı!
Hayat Şarkısı, yazıyla tanıştığım bir iş değil. Hayat Şarkısı, RaniniTv’de yazdığım ilk dizi de değil. Fakat Hayat Şarkısı, nasıl yaptığını hala anlayamadığım bir şekilde bir anda geldi girdi gönlüme. Öyle haftalar sonra, dizi tutunca kurulmadı gönül bağımız. İlk bölümde bir yolculuğa başladık, beşinci bölümde kalbimin en derininde soluklanmaya başlamıştı bile.

Salı gününe veda ettiğimizde yaşadığım hüznü, yeniden Salı gününe döndüğümüzde yaşadığım coşkuyu anlatmama kelimeler yetmez. Bunlar zaten haftalardır yazdıklarımı okuyanlar için sürpriz olacak şeyler de değil. Bir gün ekranda ‘final’ yazısını göreceğiz ve o günden sonra bile kalbimin bir köşesi Hayat Şarkısı’na ait kalacak. Kuşkusuz…

Hayat Şarkısı, Kara Yazı için gününden olduğunda Kara Yazı’ya dair hiçbir kötü his beslemedim. Aksine geçtim, ilk bölümü izledim. Sevseydim, izlemeye devam edecektim. İlk bölümden sonra içime bir şeyler oturdu. Kara Yazı, iyi bir iş olsa kanalın politikasına da laf etmezdim fakat o bölümü izledikten sonra Hayat Şarkısı’nın yerinden olmasına nasıl göz yumuldu; inanın anlamadım. Zira Kara Yazı’nın ilk bölümüyle Hayat Şarkısı’nı kıyaslamak da düpedüz Hayat Şarkısı’na haksızlık yapmaktır.

Ben sadece seyirciyim; işin stratejisinden, tekniğinden anlamam. Ama ben bile oturduğum yerden aradaki farkı görebiliyorken kanal yöneticilerinin bunu görememesi ilginç değil mi? Her mesleğin stratejisi farklıdır. Fakat uzmanı olduğunuz konuda stratejileri belirlemek de dünyanın en zor şeyi değildir. Çünkü siz o işin uzmanısınız, siz o işte yetkin olduğunuz için o görevdesinizdir. Yanılma payı yok mudur? Elbette vardır. Ama el insaf, karşınızda da yedi düvele meydan okuyan EDHO ve bir anda Salı gününe güçlü bir giriş yapan Anne'ye ve Survivor'a haftalarca direnen bir dizi vardı; yerlerde sürünen değil. 

Bu durum “Kahve köpüksüz mü oldu? Dur yeniden yapayım.” şeklinde tanımlanabilecek kadar basit bir durum da değil tabii. Hayat Şarkısı ekibine yapılan büyük bir ayıp var. Fakat o kadar tatlı bir ekipler ki, hiçbir şey olmamış gibi işlerini yapmaya devam ediyorlar. Birinde bile kırgınlık, sitem içeren bir şeye denk gelmedim. Güle oynaya Pazar’a taşındılar, şimdi güle oynaya geri dönüyorlar.

Evet, Hayat Şarkısı’nı güçlü bir bağla seviyorum. Ama iki yılı aşkın süredir Ranini’nin çatısı altında yazıyorum ve her bir sözünden bir şey kapmaya çalışıyorum. Mesela duygusal bakmayıp, televizyonun bir ticaret olduğunun farkına varmayı ondan öğrendim. Hayat Şarkısı kazandırmasa, buraya kadar gelemese çok üzülürdüm ama anlardım. Derdim ki; “O setler parasız nasıl dönecek?” Fakat şimdi iki kat üzgünüm.

Üşenmedim, Hayat Şarkısı’nın Salı gününe veda ettiği 47. bölümün reytinglerine uzandım. O hafta Kanal D’de yayında olan 6 dizinin 20+ABC1 reytinglerinin oranını aldım. Çıkan sonuç: 5.14. Hayat Şarkısı o hafta 20+ABC1’de kaç aldı? 5.62. Hatta 20+ABC1'de Hayat Şarkısı'ndan yüksek tek oranın sahibi de Vatanım Sensin. 

Bakın bu durum, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.”tan da öte... Sizin haftalık dizi ortalamanız 7-8 bandında olur, 5.62’lik Hayat Şarkısı’nı yerinden etmenizi anlarım. Fakat bunu anlayamıyorum. Kaçırdığım bir nokta varsa anlatın, beni ikna edin.

Televizyona hakim olan, olmayan herkesin bildiği bir şey vardır. “Bir dizi gün değiştirirse, kanal gözden çıkarmıştır.” Siz Hayat Şarkısı’nın gözden çıkardınız ve bu duruma düşürülmesine, göz göre göre reyting kaybetmesine engel olmadınız. Bir dizi gün değiştirirse kemik kitlesi dışında kalan kitle taşınmak istemeyebilir. Hoş 47 haftalık, yorgun Hayat Şarkısı’nın kemik kitlesi bile Kara Yazı’yı merak edenlerden daha fazlaydı; orası da ayrı.

Hani hep “Yerli dizi, yersiz uzun.” diyoruz ya, sektörün en büyük problemi bence bu değil. Emek, değersiz bir şey bu sektörde. Ve benim bunu oturduğum yerden hissetmem çok acı. Haftanın 7 gün olduğunun bilincine varıp, ona göre iş sipariş etmek yerine; küfemi taşırayım mantığı olduğu sürece de değer bulmayacak. Televizyon bir ticaret ama eldeki iş iyileştirileceğine sırada bekleyenle değiştirildiği sürece hiçbir şey değişmeyecek, üzgünüm. O da mı olmadı? Nasılsa, yenisi gelecek.

Bu düzen değişir mi, değişmez mi? Böyle devam eder mi, etmez mi? Bilmiyorum. Yetkili merci de ben değilim zaten. Fakat şu son olayda yaşadığımız şey, aşırı üzücü. Mesela aynısı, Show TV’nin Bir Deli Sevda’sı için de geçerli. Diziyi izlemedim, içerikle ilgili bir fikrim yok. Fakat o dizinin Çarşamba günü tutmayacağı tahmin edilemiyor muydu da oyuncak gibi oynandı? Daha ilk bölümüyle Pazar gününe alınan, erken final yapacağı bas bas bağırılan bir diziyi seyirci neden izlesin?

Ekranda iyi işler izlemek istiyorum. Fakat bunun yanında seyircisi olduğum, olmadığım tüm dizilerin planlamalarının da sağlam yapılmasını diliyorum. Sezonda bin tane dizi siparişi verdiğinizde seyirci hepsine koşmuyor.

Biliyor musunuz, Bahar Sürprizi planlarken bir şeyi unuttunuz. Polenler! Polenler bu sefer alerji yaptı. Neyse ki Hayat Şarkısı ekibi polenlere karşı korunmak adına aşılarını yaptırmış. 

Şimdi gönülden dilediğim tek bir şey var; Pazar günü gidilen misafirliğe eşlik etmeyen seyircinin geri dönmesi. Dönmezlerse de canları sağ olsun. Zira Hayat Şarkısı, başarısını bir kez daha göstermiştir bu geri dönüşle. Bu saatten sonra 10 reytingin üzerine çıksalar, bu akşamki kadar sevinemem sanırım. 

Sözün özü; hoş geliyorlar! Gelsinler, yerleşsinler, dinlensinler; biz de yola çıktık, geliyoruz… 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER