Poyraz ile veda havasında dertleşmece

Poyraz ile veda havasında dertleşmece
Poyraz ile son sohbetimizin üzerinden çok uzun zaman geçti. O zamanki konularımız ‘’duygular’’ üzerineydi. Şimdi her duygu biraz daha artmış vaziyette ve üzülmek birinci sıramızda yer alıyor. Aslında konumuz yine duygular sadece bu sohbetin başrolü biraz daha "her şey". Acılara tutunmak mühim mesele… Haliyle meselemiz bu olunca ben yine karşımda Poyraz Karayel varmışçasına soru cevap olayına girdim. Bakalım neler konuşmuşuz?

Selin: Sen "artık" kimsin?
Poyraz: Ben mutluluğu hep kursağında kalanım. Çok üzülen daha çok hep üzenim. Umudu kaşla göz arasında ruhunda saklayan şimdilerde ruhunu yalın ayak uçuruma götürenim. Hiçbir cümlesini tamamlayamayan,  her kelimesini bir başka hayalpereste armağan edenim.

S: Belki umut etmekten de yorulmayansındır ?
P:Umut belki bir yerlerde vardır ama ben onu uğurlayalı çok oldu. Şimdi dileyebileceğim tek şey umarım vardığı kişinin işine yarar. Aksi bir durum tam manasıyla  katliam. Herkesin bir umudu olmalı. Herkesin bir mavisi, herkesin nefes almaya bir sebebi olmalı. Ama umut bakiyesi tükenenlere de kimse karışmamalı. Çünkü artık onların paylaşabileceği her şey "aramızda kalsın"lık değil, "yaramızda kalsın" lıktır.

S: Hayat bir gün umudu tükenenleri müsait bir zamanda tekrar ayağa kaldırmayı tasarlıyordur kim bilir?
P: Acının kıyısından dönenler şunu bilmez: "Acıya alışmak diye bir şey var." Acı artık bizim için yaşamak zorunda olduğumuz beraberliğimiz. Acının ömrü sonsuzsa, ben sona gelene kadar hayat pek de müsait bir zaman tasarlayamayacak gibi. Açıkçası ölçebileceği zamanı kalmayanlar hayatın gelecek tasarılarını çokta umursamazlar.

S: Bütün bu boşverenlerin aslında hep hayatla barışma isteği olduğunu düşünmüşümdür.
P: Bilinçaltı olaylarını diyorsan bilemiyorum çünkü ne bir bilinç ne altı ne de üstü kaldı artık. Sadece belki hayatın daha adil olmasını isterdim. Bir çocuğun doğmayı beklediği gibi mutluluğu bekleyenlerin hayatta bir torpili olmalıydı. Belki öfkem ve umutsuzluğum;  içinde bile sevdiklerini uğurlayamayanlar varken, onlar o sevdikleri belki bir gün dönerler diye perdeyi çekip güneşin bile tenlerine değmesini ihanet sayarken ve yine o insanlar her içtikleri sigaranın dumanında o uğurlayamadıklarıyla bir veda havası yaşarken benim öfkem ve umutsuzluğum hayat dediğimiz şeyin bu kademesine gelmeyen her insan için yaşattığı güzelliğe belki de…

S: Sevgi de acı gibi sonsuzdur ve bir gün yeniden anlaşıldığında ve anlaştığında biriyle, sevgi ruhunda acının ötesine geçebilir.
P: Anlaşmak kuru kalabalıktır. Anlaşarak ortaya çıkan sevgi Fatma Hanım Teyze’nin su böreği yapması için altın gününü beklemesi gibidir. Bahanedir. Oysa bazen su böreği sadece su böreğidir. Birine, alkışa, övgüye gerek olmadan da lezzetlidir. İşte sevgi de bir su böreğidir. Ve ben şu sıralar su böreğini sevgiye tercih ederim.

S: Güzel şeylerden korkmamak ve onlar için kalbinde bir köşe ayırman gerek. Winged Creatures’ da dendiği  gibi : "Her şey güzel olacak. Belki bugün değil; ama elbet bir gün."
P: Tamamıyla haksızsın diyemem. Bu sözün haklılık payı için içimde bir yerleri hazır hale getirmeye çalışmayı isteyebilirim. Kimsenin güçlü görünmek zorunda olmadığı, yaraların saklanarak değil açılıp paylaşılarak giderildiği, seven hiçbir kalbin kelimelerle kan revan içinde bırakılmadığı, yalnızlıkla yaşanılmayan, yalnızlığın sadece okyanuslar kadar ferah ve temiz bir durak olduğu güzel bir dünyada ben de umut edeceğim. Ben sevmeyi çok iyi becerenlerin bunu dünyaya rengini açmaya korkup solan herkese öğretmesini de istiyorum. Bisikletten düşeceğini bilen küçük çocuğun dizlerini kanatmasını göze alarak çıktığı yoldan daha değersiz değildir sevgi… Bunu herkesin çok iyi bilmesini istiyorum. Güzel şeyler elbette olacak herkes pek bilmediği hiç görmediği o içindeki şeyle baş edebileceği zaman… Sadece zaman… Bunun bir aptallık bahanesi mi yoksa gerçekten sihirli iksir mi olduğunu bize yine kendisi gösterecek. Sen bana bakma… Galiba içimde bir yerlerde ben de o sihirli şeye inanıyorum…




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER