Aşk ve Mavi: Romantik komedinin 'total' hali

Aşk ve Mavi: Romantik komedinin 'total' hali
Aslında bu yazıyı yazmaya 3 ay kadar önce başlamıştım, ama işlerimin yoğunluğu yüzünden bir türlü tamamlayıp da sizlerle paylaşamadım. Bu arada Ali ve Mavi'den sıkılıp bir başka hikâyeye kapılmış olabilirim, yazı da tamamlanmadan kalır bir köşede diye bile düşündüğüm oldu, fakat Aşk ve Mavi, Cuma akşamlarının çoğunluğunu dışarıda geçirsem bile beni ardından koşturmayı başardı. Ben de 17 haftadır eşlik ettiğim bu sıra dışı anlatı hakkında bir şeyler söylemek üzere oturdum yeniden klavyemin başına…
 
Hikâyesiyle değil ama, hikâyesini anlatma biçimiyle Aşk ve Mavi, total seyirciye hitap eden işler arasında da, dram türünde hikâyeler sunan işler arasında da farklı hatta oldukça ilginç bir yerde duruyor. Kağıt üzerindeki hikâyeye bakınca hiç düşünmeden dram diyebileceğimiz dizi, uygulamada adeta bir romantik komedi halini almış; öyle sevimli, neşeli ve eğlendirici bir hali var, umulmadık bir anda kahkahayı patlatmanıza yol açan. 

Üstelik ülkemizdeki romantik komedilerin çoğunda olduğu gibi romantizm başrollere, komedi unsuru yan rollere bölüştürülmemiş, en genç karakterleri bile ergen buhranlarına düşürülmemiş, hiçbir karaktere sonunun nereye varacağı bilinmez sahte çatışmalar yüklenmemiş. Adım adım ilerleyen, klişe sosuna bolca bulanmış fakat kendince yeni ve hızlı sonuçlar alarak ilerleyen bir anlatı kurulmuş. Birkaç adım sonra neler olacağını tahmin edebilsek de, herkesin birbirine uzun uzun baktığı sahnelerin bile sıkıcı olmadığı, dinamik bir akışa sahip Aşk ve Mavi.


Şöyle bir notu başka hangi dram dizisinde görebiliriz ki?
 
Ali, Mavi'nin abisinin katili olarak hapis yatarken Mavi, gerçek kimliğini gizleyerek Ali'nin mektup arkadaşı olur. Cezası bittiğinde de Ali ile evlenip onu düğün gecesi öldürmeyi planlamaktadır - abisi de düğün gününde öldürülmüştür çünkü. Ali, hukuk yoluyla cezalandırılmış olmasına rağmen Mavi'nin öfkesi soğumamıştır, çünkü Mavi'nin ailesi, Ali'nin ailesinin teklif ettiği "kan parası"nı kabul etmiş ve hayatlarına devam etmiştir, hiçbir şey olmamış gibi.
 
İlk bölümü izlerken, "Mavi'nin sırrı iki sezon saklanır, bu arada da bir konak ve bir gecekondu arasında görmeye alıştığımız ne varsa yaşanır" diye düşünmüştüm, ama daha ilk bölümün finaliyle zihnimde soru işaretleri uyandırmayı başardıkları için Aşk ve Mavi'ye bir şans vermeye karar vermiştim.
 
İlk bölümde ipucu vermemişlerdi ama, hikâyenin serimlenişi ve Ali'nin mütevekkil hali "Ben katil değilim, burada başka bir hikâye var." diye bağırıyordu adeta. Nitekim ikinci bölümden itibaren katilin Ali değil, abisi Cemal olduğunu ve Ali'nin herhangi bir zorunluluk nedeniyle değil, merhameti nedeniyle suçu üstlendiğini gördük adım adım.
 
Mavi'nin bu sırrı öğrenmesini elbette çok istiyorum, ama bunun geciktiriliyor olmasından da bir o kadar memnunum. Mavi'nin Ali'yi sevmeye başladığını görüyoruz, bu sevginin daha da büyüyeceğini öngörmek için de müneccim olmaya gerek yok. Ama benim esas görmek istediğim, Mavi'nin her şeye rağmen, öfkesine rağmen, kendine rağmen Ali'yi sevmeyi, Ali'yle olmayı seçmesi ve Ali'nin katil olmadığını bundan sonra öğrenmesi. Ali'nin ilk öpücük denemesinde Mavi'nin ateşe değmiş gibi geri çekilmesinde görmüştüm bu ihtimali. İkinci denemede karşılık vermeye ramak kala  kaçması ve ertesi sabaha şarkılar söyleyerek uyanması haklı çıkacağımın işaretleri gibi…
 
Ali'nin Mavi'ye gerçeği söylemeyi çok istediğini de biliyoruz. Ama abisini kaybetme korkusunu yaşadıktan sonra bundan vazgeçmesini de anlayabiliyorum; Ali yufka yürekliliğinden çekiyor, ne çekiyorsa. Ama ben, Ali'nin benimkine benzer bir arzuyu büyüttüğünü de düşünüyorum bir yandan. Mavi gerçeği öğrensin, ama Ali'yi sevdikten, onu sevdiğini reddedemez hale geldikten sonra öğrensin. Yani Ali'yi Ali olduğu için sevsin, katil olmadığı için değil. Hatta onu tanıdıkça, onun merhametine tanıklık ettikçe, onun katil olamayacağına ikna etsin kendini ve bir de böyle gitsin Ali'nin üzerine. Belki o zaman o da öğrenir duymayı hak ettiği gerçeği…
 
Burada, altı kalınca çizilmiyor olsa da melodramatik bir iyi-kötü ayrımının varolduğunu söylemek gerekir. Yani iyi ve kötü arasında keskin bir ayrım var ve kimin iyi kimin kötü tarafta olduğu konusunda uzun tartışmalara gerek yok. Yalnızca cinayet işlemediği için değil, haklının yanında, güçlünün karşısında durduğu için, taciz edilen işçisini koruyup onu taciz eden çalışanını işten attığı için, şimdiye kadar sosyal haklarından mahrum bırakılan işçilerin haklarını teslim ettiği için ve buna benzer pek çok sebepten ötürü biliyoruz ki Ali, bu hikâyenin iyi adamı. Mavi'yi kazanmaya başladığı yer de tam burası.


Hoş geldin Ömer, ne iyi ettin de geldin Baran Akbulut!
 
17. bölümde Mavi'nin eski sevgilisi Ömer'in dahil oluşuyla güzel bir ivme kazandı Ali ve Mavi'nin hikâyesi. Baran Akbulut'un oyunculuğundaki samimiyeti ve hassasiyeti daha ilk bölümde gördüm, bu hikâyede oynayacağı rolü merakla beklemeye başladım bile!
 
Ömer'in kötüleşmeyecek bir karakter olduğunu tahmin ediyor ve bu konuda yanılmamayı umuyorum. Ömer'in Kapadokya'ya Mavi için döndüğü aşikâr. Ve gelir gelmez hem tüm hikâyeyi öğrendi, hem de Mavi'nin aklından geçenleri bir çırpıda çözdü. Yetmedi, Mavi'nin henüz kendi kendine bile itiraf edemediği duygularını anladı ve bunu öyle içten, öyle dokunaklı bir biçimde ifade etti ki, benim içim titredi ekran karşısında. Ömer ve Mavi'nin okulun önünde konuştukları sahne, 17 haftadır izlediğim en güzel sahnelerden biriydi. Mavi'ye karşı hisleri karşılıksız kalacağı için Ömer biraz üzülecek ama, umarım Mavi'yi ve bu hikâyenin takipçilerini üzmez.

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER