Yönetmen Mehmet
Birkiye ve dramaturg Başak Erzi, kağıt üzerinde eksiksiz, kusursuz duran bu
oyunu sahneye yansıtırken Rostand'ın ve Bergerac'ın ruhunu korumayı
başarmışlar. Beş perde olarak yazılan bu uzun oyunu zaman zaman sahne
eksilterek, zaman zaman oyunun temposunu yükselterek iki perdeye indirmiş, bunu
yaparken de hikâye ve duygu akışını hiç bozmamışlar, Rostand'ın şiirindeki
ritme ket vurmamışlar.
Yaptığı her işte
sahneyi yepyeni ve bambaşka bir gezegenmişçesine, bir oyun alanı olarak yeniden
yaratan Barış Dinçel'in bu anlatıya katkısı büyük. Kendi adıma, Cyrano'nun
sahneye hareketli bir platform yardımıyla yaptığı havalı ve büyük girişi
unutmam mümkün değil. Roxanne'in balkonu ve balkona nazır heykel, pastane ve
masa düzeni, manastırın bahçesi; hepsi, karakterlerin içinde yaşadıkları
dünyayı ve sahnenin duygusunu eksiksiz sunan mekanlardı ve sahneler arasında
kolayca değişebilen dekorun kullanışlılığı, oyunun akışına ve seyircinin
adaptasyonuna hizmet ediyordu.

Oyunun Tolga Çebi
tarafından hazırlanan tema müzikleri ve oyun metnindeki şiirlerin balat
formunda bestelenmiş halleri, bu dopdolu oyunda seyirciye hem nefes aldırma hem
de onları gelecek sahnelere hazırlama rolünü üstlendi. Bu balatlardan birinin
Cyrano'nun sesinde can bulması ise büyük bir sürpriz ve şahane bir sahne
açılışıydı, sözünü etmeye doyamayacağım balkon sahnesinin hemen öncesinde… Zaman zaman koro rolünü de üstlenen bu
müzikli akış oyunun bütünlüğüne de hizmet etti. Ayrıca müzisyenlerin, çalgıları
ve sesleriyle sahnede bizzat yer almaları oyundaki gerçekçiliğin altını biraz
daha çiziyordu.
Roxanne rolündeki
Ayşecan Tatari'nin yer aldığını öğrendiğimde beklentilerimi oldukça düşük
tutmuştum, fakat Tatari'yi role son derece uygun ve falsosuz buldum. Yaşadığı
dönemin kadınları gibi durağan, mesafeli ama asla çekingen değil; rolünün
gerektirdiği gibi güzel, çok güzel ama bunun ardına sığınmamış; kendisine
verilen küçük alanda rolünün hakkını ve rol arkadaşlarının karşılığını gayet
iyi vermiş.
"Böyle
bir tercümanı olsaydı ah gönlümün!"
Ve Yiğit Sertdemir…
Adını, kendisinden sitayişle söz edildiğini sıkça duyardım da, kendisine
düzülen methiyeleri bunca hak ettiğini tahmin etmezdim. Tek kelimeyle:
büyülendim! Oyunculuğu, koreografide, mimiklerde, tiratlardaki başarısı -ki
tiratlarla dolu bir oyundur ve Sertdemir'i tiyatro tarihimize "tiratların
ustası" diye yazsak yeridir- takdirlere sığmaz… Ama en çok da sesi…
Cyrano'nun içinden geçtiği her duygu durumunu eksiksiz yansıtan ses kullanımı
şiirlerin kalptenliğiyle bir araya gelince aklımı, ruhumu ele geçirdi; geriye
gözyaşlarından ibaret bir ben bıraktı… Şimdi ben mırıldanıyorum o güzel baladı:
"Kalbimi çalmışsınız, sizinkine
muhtacım…"