Ahmet Yasemin’in tek başına
güçlenmesini izledi fakat desteğini asla eksik etmedi, başaracağına dair ona
inancı tamdı ve bu konuda Yasemin’i hep yüreklendirdi. Kelebek gibi narin, bir o kadar da güçlü
sevgilisinin gelişimini izleyip bu süreçten hep gurur duydu. Yasemin de o
dönemde yaşadığı sıkıntılara Ahmet’in bu desteği sayesinde göğüs gerdi. Ahmet
ona inandıkça o da kendine inandı. “Benim
için ne ifade ettiğini anla artık Yasemin. Beni boşuna imtihan etme. Karşında
aşkınla dopdolu bir adam duruyor. Her saniye seni düşünen, yanındayken bile
seni özleyen bir adam…” diye aşkını cesurca sunan sevdiğine karşı o da “Bunları duymaya ihtiyacım vardı.”
itirafını yapabilecek cesarette bir kızdı Yasemin de, hiç sakınmazdı.
Ahmet ile Yasemin’in birbirlerini kendilerinden
nasıl ayırmadığını, birlikte nasıl bir bütün olduğunu daha iyi ifade edebilmek
için, beni kalbimden vuran repliklerinden bahsetmem lazım aslında biraz da. Hani mesela Ahmet, Yassıada'da görüştüğü Rıza'dan bir mektup getirmişti ve Nezahat yalnız okumak için çıktığında Yasemin'le baş başa kalmıştı. Yasemin ona teşekkür ettiğinde verdiği cevap aşkın gücünü ve içtenliğini ortaya koyuyordu. “Teşekkür etme.
Bu aramıza mesafe koyuyor. Senin acını yüreğimde hissediyorum Yasemin.”

Her defasında Yasemin’e zaten
gözünde karısı olduğunu da öyle güzel ifade ederdi ki… Paris’e kaçıp da
evlenemedikleri için mutsuz olan bir Yasemin’i Bristol’de teselli ederken “Sen zaten benim karımsın. Gerisi formalite.
Ben sana ömür boyu bağlandım Yasemin.” demişti mesela. Aralarındaki Keriman
yanlış anlaşılmasını çözüp adada birlikte oldukları günden sonra, Yasemin’e
çok önceden almış olduğu yüzüğü sevda tepesinde takarken de aynı şeyi
vurgulamıştı. “Ama artık sen benim
karımsın Yasemin. En sevdiğimiz yerde birbirimizle evlendik biz. Deniz,
martılar, ağaçlar şahidimiz oldu. Bundan güzel evlilik olur mu?” Ayrılık
kararı almış olmalarına ve çok acı olaylar yaşamalarına rağmen Ahmet,
Amerika’ya giderken ardında bıraktığı mektupta da yinelemişti bu düşüncesini. “(....) Ama asla senden vazgeçmeyeceğim. Yüzyıl da geçse sen benim
karımsın ve öyle kalacaksın.”
Yasemin de tesadüfen karşılık bulduğu aşkına başlangıçta çokça sahip
çıkmıştı. Aşkını ailesine karşı hep savunmuş, gerektiğinde yalanlar söylemiş,
ailelerin politik görüşlerinin farklı olmasına ve dönemin siyasi iklimine
aldırmadan her şartta ve koşulda Ahmet’le birlikte olabilmek için çabalamıştı.
Bu uğurda evden kaçıp Paris’te herkesten gizli evlenmeyi bile göze almıştı.
İlk dönemlerde küçük yaşına rağmen oldukça aklı başında bir profil de çizmişti. Michelle’e karşılıksız aşk konusunda verdiği ayarı hiç unutamam
mesela. "Evet, benim için aşk uğruna ölünecek bir şeydir. Zaten bu
kadar kuvvetli hissetmiyorsan o nasıl aşk olabilir? Ve evet âşık olduğum
kişiyle birlikte olamazsam hayatta başka biriyle birlikte olmam. Başka bir
birlikteliğin hiçbir önemi yoktur. Gerekirse ömür boyu sevdiğimi beklerim. Eğer
kavuşamıyorsam ona uzaktan bakmak bile bana yetebilir. Platonik aşk derin bir
mevzu bence.(...) Ama anladığım şu ki siz benim hissettiklerimin hiçbirini
hissedemeyeceksiniz. Gerçek aşk duygusunu yani. Ne yazık..."
Herkes Yassıada mahkemelerinde savcılık yapmayı kabul eden Şevket’e şüphe
ve tepkiyle yaklaşırken, Yasemin onun gibi adaletli bir savcının bu mahkemede
görev yapmasının daha bile iyi olacağını savunacak kadar da sağduyuluydu.
Keriman konusunda aslında durum yanlış anlaşılmaya oldukça müsait olmasına rağmen
gerçekleri öğrendiğinde son derece olgun bir tavır sergilemişti. “Bu mevzu
bizi alakadar etmiyor aslında. Bizi alakadar eden şey benim sana yaptığımdır.” diyerek
yaptığı hatayı olgunlukla üstlenmişti.
Yazı devam ediyor.