Beni daha neyin ne olduğunu
bilmeden bu diziye başlatan şey Ahmet ile Yasemin’in derin aşkıdır. Yasemin’le
aynı yaşlardaydım o dönemde ve belki de bu yüzden kendimi bir parça onunla
özdeşleştirip aşkını doyasıya yaşamasını istiyordum. Aslında başlangıçta Yasemin'in hisleri platonikti, daha çok hayranlığa dayalıydı. Yıllardır görmediği, nasıl bir karakterde olduğunu bilmediği Ahmet’e dair
hayaller kuruyordu yalnızca. “Onu
yıllardır görmedim. Şimdi neye benziyor bilmiyorum. Ama kalbimdeki yeri hep
aynı. Başköşede. Sureti hep gözlerimin önünde. Mağrur, muzip, cazibeli…” diye tarif
ediyordu. Henüz aşk sayılamazdı, ancak kuvvetli bir hoşlantı diyebiliriz.Yasemin her ne kadar bu ilgisini ve hayranlığını
gizlediğini sansa da beceremiyordu. İçinde kopan fırtınalar, yüzüne, gözüne, eline, ayağına yansıyordu hep.
Müthiş bir cesareti vardı mesela,
biraz cahilliğinden biraz tecrübesizliğinden kaynaklanan. Sonra şansı ve
tesadüfler de yardım etti, Ahmet’in ilgisini çekmeyi başardı. Ahmet bu aşkın esintisini ilk hissettiği anda şaşırdı. “Böylesine hissetmek için ömrünü verenler var Yasemin...
Bu mucize gibi bir şey. Gerçek olamayacak kadar güzel, hem de çok güzel.” Yasemin yıllardır karşılıksız bir şekilde sevdiği
adamın artık onun farkında olmasının verdiği mutluluk ve coşkuyla havalara uçarken Ahmet durumun daha bir kıymetini bildi tabi; çünkü daha önceden yaşadığı tecrübeleri vardı, hayattan ve aşktan ne beklediğini biliyordu. “Sen
bana ne yaptın? Beni ne hale getirdin? Artık defterine başka şeyler yazacaksın.
Artık aşkının deli divane karşılığı var.”
Erkeğin baskın çıkmadığı, paylaşımcı ve saygılı bir aşktı bu; ayrıyken saatleri bile saydıran... “İki ay, yirmi sekiz gün...” “Ve on altı saat…” Mesleği ağalık veya holding patronluğu olan, parası ve gücü nedeniyle sevdiği kadına zor kullanabileceğini sanan erkek karakterlerin başrol olduğu, "aşk" ilişkilerini izlemeye alışmış bünyeler için biraz garip geldi böyle saygılı bir
aşk. Bir kedi yavrusuymuş gibi sevdiğine “sahip çıkan”(!), onun
yerine bir şeyleri halledip onu koruma kisvesi altında kendisini geliştirmesine
müsaade etmeyen erkek karakterler övülürken, Ahmet gibi sevdiğinin kişiliğine
ve benliğine saygı duyan bir erkek karakterin kıymeti bilinemedi. Devir Boran
Ağaların, Seymen Ağaların devriydi neticede…

Ahmet ve Yasemin aşkı, bu açıdan da çok güzeldi
gerçekten. Birbirlerine “ben” olma şansını tanımaları benim için çok
kıymetliydi. Öte yandan hep de birlikteydiler; çok seviyor, çok istiyor ve hiç bir duyguyu paylaşmaktan imtina etmiyorlardı. Sevdiğini
koklamaktan, seyretmekten, ona sarılmaktan ve aşkını dile getirmekten
çekinmeyen cesur ve delişmen bir genç kız vardı karşımızda. Tabi bir de mağrur, muzip, cazibeli, sevgilisine bakarken bile içi titreyen çok aşık genç bir adam… Ahmet sevgilisine dokunmaya kıyamıyordu, onun sonsuza
kadar bırakmasını istemediği elini tutarken ödü kopuyordu. Birlikte bu ilişkiyi çok güzel inşa ettiler, çünkü birbirleriyle her şeyi konuştular ve birlikte eğlenip birlikte üzüldüler. Öylesine bir olmuşlardı ki, her saniye özlem duymaları da kaçınılmazdı. Ahmet demişti
ya bir keresinde; “Karşında aşkınla
dopdolu bir adam duruyor. Her saniye seni düşünen, yanındayken bile seni
özleyen bir adam.”
Yasemin daha on sekiz yaşında gencecik
bir kızken, biraz da Ahmet’in bu anlayışlı aşkı onu olgunlaştırdı dönüştürdü.
İlişkilerinin en sevdiğim dönemi, Rıza Yassıada’dayken Ahmet’in Yasemin’e
destek olduğu dönemdir. Hani bir hikaye vardır; bir adam yolda yürürken bir
ipek böceğinin kozasından çıkmak için uğraştığını görür. Ona iyi niyetle yardım
etmek ister ve kozasından kurtarır ipek böceğini. Ancak ipek böceğinin
kendini o kozadan kurtarma çabaları onun kanatlarını geliştirip bir kelebek
olduğunda uçmasını sağlarken bu çabayı harcamadan, yorulmadan ve güçlenmeden
dış dünya ile karşılaşan ipek böceği kelebek haline gelemeden ölür. Yasemin de
aynı bu hikayedeki kozasından çıkmak için çırpınıp duran ipek böceği gibiydi
babasının hapiste olduğu dönemde. Ahmet ise o hikayedeki hadsiz adam gibi
değildi. En sevdiğim sahnelerdendir;
“Ahmet:
Elinden geleni yapıyorsun sevgilim. Ailene destek oluyorsun. Okula gidiyorsun,
çalışıyorsun. Baksana; yumuşacık ellerin ne hale geldi? Üstelik bunlar umurunda
bile değil. Bütün bunları baban görse seninle gurur duyardı. Seni çok takdir
ediyorum Yasemin.
Yasemin:
Sahi mi?
Ahmet:
Elbette sahi. Çok güçlüsün, kendini bırakmadın, kendine acımadın. Yılmadan
mücadele ediyorsun.
Yasemin:
Böyle konuşman bana nasıl iyi geldi bilsen.
Ahmet: Büyüyorsun Yasemin. O tanıdığım
küçücük kız gözümün önünde büyüyor. Bundan sonra sıkıntılarına ortak olmak
istiyorum. Olur mu? Ne olur beni dışarıda bırakma. Her şeyi paylaşalım.
Sevgiyi, aşkı, mutluluğu, üzüntüleri, öfkeyi, her şeyi…”
Yazı devam ediyor.