Son İsviçre çakısı: Kelebek!

Son İsviçre çakısı: Kelebek!
Sekiz haftadır hayatlarımıza konuk olan, masallarına yoldaş olduğumuz bir dizimiz var; Bodrum Masalı. Yayınlandığı ilk günden beri tek bölüm kaçırmadan izlediğim, çok şeyler beklediğim bir dizi üstelik benim için. 

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere derdim Kelebek’le… Daha doğrusu Kelebek’in İsviçre çakısı gibi her işe atılmasında.
Anne ve babası ile değil abisi ile büyümüş bir adam Kelebek. Onun acısını görerek büyüdüğü için de ona köstek değil destek olmak için her şeyi yapmış. Çok iyi yüzmesine rağmen burs alıp okula gitmeyi hiç düşünmemiş mesela. Ya da bir sorunu olduğunda kaçıp gitmek yerine üstüne yürümüş çözülmesi için. 

Serdeki serseriliğinden de hafif eğimli yolda freni patlamış kamyon edasıyla ilerliyor ama durulacak düze çıkınca… Yani umuyorum ki öyle olur…

Gelelim sebebi ziyaretimize… 

Kelebek the last iş bükücü!

Küçücük bir şeymiş annesini kaybettiğinde. Bir abisi kalmış yanında, kardeş olmuş. Büyürken Aslı’nın eksik yanını fark etmiş can yoldaş olmuş. Bir bakışlarından, nefes alışlarından tanımış ikisini de. Okulunu aksatarak ya da aksatmayarak –ki aksatmaması imkânsız- abisine otelde yardım edip orayı ayakta tutmaya çalışmış, o arada esnaflığı ve ticareti öğrenmiş. Bir iş olmuş Kelebek koşmuş, bir sorun çıkmış Kelebek atılmış ortaya.

Sonra bir gün Ergüven ailesi düşüvermiş Bodrum’un uçarı kelebeğinin yanı başına. En çok da Su tabii… 
Su düşüyor düşmesine de iki yakasını bir etmesine izin vermiyor bir türlü. Bulunduğu kabın şekline uyma meziyetinden olsa gerek bir türlü yaranılmıyor Su kıza! 

Kemanı kırılır, yaptırır; Of Kelebek sana ne? Sonra o keman lazım olur; bir alıp gelsene. Yolda görür; of aman git ya, bir işi düşer; aman Kelebek bizi sakla. Canı sıkılır; Kelebek peruk takar, yüzü gülsün diye salsa yapar ama Su kız hep bir memnuniyetsizlik içinde.

Daha ne yapsın Kelebek? Kapatıp montunu üstüne marinalarda mı yatsın? Alâeddin bile Genie’den bu kadar dilek dileyemedi, nedir canım bu sonsuz dilek hakkı ve demokraside çareler tükenmez halleri?

Şimdi bir durup sayalım kaç Kelebek etti elimizdekiler;

Faryalı’nın kardeşi, 1 Kelebek.
Aslı’nın can yoldaşı, 2 Kelebek.
Öğrenci, 3 Kelebek. 
Esnaf, 4 Kelebek.
Ateşe uçan aman Su’ya koşan pervane ile etti mi bize 5 Kelebek?

Ama çilesi biter mi? Nerede?

Kelebek, Haydar’ın can düşmanın yaşayan temsili olmuş, amcasının hayırsız yeğeni olmuş, kendi mekanını açmış ama patron yerine çalışan olmuş, Su Hanımların yüzü gülsün diye Salsa’dan Çaça’ya koşmuş, Ateş’in kişisel stres topu olmuş…

Kimin başı sıkışsa “Kelebek! Yetiş!”, kim sinirlense “Terslenelim, rahatlayalım!” 

Bir iş mi yapılacak? Kelebek yapar. Aşık mı olunacak? Kelebek olur. Moral mi toplanacak? Kelebek toplar. Biri arabayla bir yere mi bırakılacak ya da bir yerden mi alınacak? Kelebek bırakı, alır. Yakın bir gelecekte “Yetiş Kelebek İhbar Hattı” kurup veri bankası depolamaya başlamaz diye ummuyorum, elimden başka bir şey gelmiyor.

On sekiz yaşında bir “çocuk” için fazla joker bir eleman gibi görünüyor. Tamam, eli işe yatkındır; herkesi tanıyordur ama çocuk yahu! Kendi derdi, hikayesi yok mu Kelebek’in? Esas adı ne mesela? Annesinin hikayesini ucundan gördük sonrası gelecek mi mesela? Kıymetini anlamaları sezon finaline mi tekabül edecek, biri de bu çocuğu görecek mi acaba? Kafamdaki sorularla Serdar Ortaç’a meydan okumama üç kalmışken bunu bana artık bi’ deyiverin…

Son bölümde İpek birazcık derdine derman oldu ama yetmez. Bütün Bodrum “Kelebek oley!” sesleriyle inlemeden bana gün yüzü yok. "İpek böceği kozasını örüp Kelebek’e karışır mı ya da karışsın mı?" kısmında da değilim ama şu çocuğun yüzü bir gülsün. 

Kimse böyle dert çekmedi, hor görmeyelim sabiyi belki bir derdi vardır abiler! Bir kere de gariplerin yüzü gülsün abiler!

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER