Mert kurul sunumunu başarı ile geçince, Kerem’in özgürlüğü de garantilendi tabii. Teras sahnesi arkadaşlıklarını izlediğimiz güzel bir sahne oldu. Misketler güzel bir detaydı ama peki para dolu çanta? Mert’in Kerem’e nakit para dolu çanta vermesi sizde de rüşvet hissi yarattı mı? Mert’ten daha incelikli bir hareket beklerdim, Garipçe’nin tapusu mesela, ek olarak belki hayalindeki ev için mimari anlaşma…
Kaza sonunda anlaşma sonra ererken Kerem’in hedeflerinin ancak küçük bir bölümünü karşılayabilecek 300 bin TL'lik bir bedel belirlemişti Mert; zam yapmış sanki, çantadaki banknotlar çok daha fazla görünüyordu. Kerem’in çantayı almayı kabul ederek an itibarı ile öz güvenitavan yapmış Mert’i üzmemesini çok yerinde oldu.
Aklıma gelmişken; Mert kurulda başarılı oldu ya, yeni görevi için holdinge geçse de Kerem’de çalışmaktan mutluluk duyduğu geleceği için planlar yaptığı Oliva’yı yönetmeye devam etse…
Söz Oliva’ya gelmişken Ercan’a dair de birkaç lafım var elbet. Ama önce bir soru sevgili okuyucu. Ercan’ın yanaklarını mıncırmak ya da her fesleğen gördüğümde yaptığım hareketi saçlarında denemek isteyen bir ben miyim? (Mıncırmak diye bir fiil var mı dilimizde, uydurmuşsam da ne demek istediğimi anlayabildiniz değil mi?) Sahnelerin artması çok sevindirici. Her diyaloğu bir ölçüde güldürüyor; duruma göre ya gülümsetiyor ya kahkahaya sebep oluyor… Yazının daha uzamaması için ‘besf of Ercan’ a bu yazıda yer vermeyeceğim ama en azından karakteri canlandıran Yasin Çam’ın ismini geçireyim paragrafta, keyifle izliyoruz Ercan performansını…
Ah o sokak lambasının dili olsa… Kimlerin
‘anı durdurmak için dünyaları veririm’ dediği anıları oldu? Ya da Ece gibi
“Keşke zaman orada dursaydı, ne öncesi ne sonrası.” dediği… Benim sayamayacağım
kadar çok galiba. Ece ile Mert’in her şeyin başladığı noktada buluşmaları ne
güzeldi, sessizce, konuşmadan, sadece oturarak…
Neee…
Ece’nin annesi intihar mı etmiş? Hiç zannetmiyorum. ‘Anne’ öğesi senaryoya bu
kadar detaylı girip bu kadar hızlı çıkamaz, çıkmamalı! Belki de, ‘anne’nin
bağdaştırıcı olduğuna o kadar inanmıştım ki, kabullenemiyorum.
Ve
son sahne; bitti demek kolay değil Cansu, hele ki sevgi sözcüklerine karşılık
vermeden. Bu nedenle Cansu’dan aşk itirafı geldi Kerem duyamasa bile… Sude
Kerem’in telefonunu açmaya başladığına göre oyunlar başlıyor, durum kızışacak
herhalde…
Ne
demiş ünlü düşünür Ece Sert “Geçmiş
kayıplarla doludur, doğru. Ama gelecek dediğin şey kayıpla değil umutla
doludur, umut etmekten asla vazgeçmeyeceksin.” Bizler de izleyici olarak
EcMer, CanKer ve LevSür için mutlu son umudundan vazgeçmeyelim, tamam mı?
Madem
yazı tamamlanana kadar ilk fragman da yayınlandı, Biraz da onun üzerine
konuşalım mı?
Ece
Kerem’in sözünü dinleyip aşkına sahip çıkıyor, o zaman dans… Bedia Cadısı demek
dedektif tuttu, geç bile kalmıştı. Peki ya Kerem’e “Size yıllardır baktım.”
demesine ne demeli? Üstüne Garipçe hayalini gerçekleştirmesi için hediye edilen
paradan bahsetmesi? Kendisine ‘cadı’ demek yeterli olmayacak sanırım, ne desek?
Sude Cansu’nun kimliğini öğrendi, geriye kaldı bir Kerem bir de Ece… Tez
zamanda inşallah…
Cansu Ayşen Hanım’ı ziyarete mi gidiyor, bakmayın öyle
yumuşak yumuşak nasihat verdiğinde günün sonunda kolyesini geri istemese bari…
Metin’in öğrendiği Cansu’nun âşık olduğu değil, Oliva’da satış danışmanı olarak
çalıştığı olmalı, buna bu kadar sinirlendiyse damat adayının Kerem olduğunu
öğrendiğinde ne yapar acaba? Levent’e “Seçimini yap, ya ben ya Metin.”
Cümlesini hiç yakıştıramadım, Süreyya Metin ile ilişkisinin bittiğini hep dile
getirdi, hem hissettirdi, o zaman bu baskı niye?
Cansu
annesinden sonra babası ile de arasını iyileştiriyor, babası kanatlarının
altına alıyor kızını şirkette. Bir önceki bölümde hissede vermişti. Aklıma
gelmişken Can hisselerini kime devretti?